DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Hollanda Parlamentosunun aldığı kararın
hiçbir bağlayıcılığı yok, önce onu söyleyelim. Ama niye bu kararı aldılar,
o başka.
Neden hiçbir geçerliliği yok? Soykırım tabiri hukuki bir tabirdir, yani
siyasi jenerik bir tabir değildir, bunun zaten tanımı da bellidir, soykırım
olup-olmadığına bir olayın nasıl karar verileceği de Birleşmiş Milletler
tarafından da belirlenmiştir, dolayısıyla bu kararın hiçbir bağlayıcılığı
yok.
Ama neden Hollanda bu kararı alma gereği duydu, neden bu popülizmin içine
girdi? Maalesef Avrupa’da artan ırkçılığın, Türkiye karşıtlığının bir
yansımasıdır. Hollanda zaten tüm bu aşırı akımların merkezi olmuştur ve
ırkçı partiler arasında Avrupa’da da biliyorsunuz desteği her zaman artan
parti de Hollanda’dadır. Dolayısıyla Parlamentonun böyle bir karar alması
doğaldır, ama çok yanlıştır. Tarihle ilgili siyasetçiler kıt bilgilerle,
yanlış bilgilerle esasen kararlar almamalıdır, tarihle ilgili karar almak
kolay değil.
Buradan Dışişleri Bakan Vekilinin Mecliste yaptığı konuşma esasen not
edilmiştir ve burada da hükümetin bu karara katılmayacağını vurgulamıştır.
Ve biraz önce söylediğim gibi, bir olayın soykırım olup-olmayacağı kararını
Meclis veremez diyerek adeta nasıl verileceğini de izah etmiştir.
Dolayısıyla bu esasen bizim savunduğumuz tezler.
Diğer taraftan yine bu olayla ilgili, yani 1915 olayıyla ilgili, bunların
inkârıyla ilgili verilen kararlar var, Fransa Anayasa Mahkemesinin verdiği
kararlar var, ama herkesi bağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
kararları da vardır.
Tabi 1 yıldır Hollanda’yla ilişkilerimiz malum bu referandum öncesi onların
hukuka, insanlığa ve Avrupa standartlarına, kriterlerine, hiçbir şeye
uymayan bir şekilde benim uçuş iznimizin iptal edilmesi, yine Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanımızın burada kötü bir muameleye tabi tutulması,
adeta sınır dışı edilmesi, Viyana sözleşmesine tamamen aykırı bir şekilde
Başkonsolosumuzun gözaltına alınması, ki zaten bu konuda da biliyorsunuz
hukuki süreci de başlattık, vatandaşlarımızın üzerlerine köpeklerine
salmaları vesaire, tüm bunlardan sonra ilişkilerimizde bir gerginlik oldu.
Yeni Dışişleri Bakanı görevinden ayrıldı, ayrılmadan önce bazı düzeltmek
için girişimlerde bulundular. Biz de kendilerine, ilişkileri düzeltmenin
şartı bellidir diyerekten şartlarımızı da söyledik. Bu süreçte işte
Afrin’le ilgili daha önceki Dışişleri Bakanı Türkiye’yi destekleyici bir
açıklama yaptı, daha sonra değişik partilerden kendisine yönelik de çok
ciddi bir baskı oldu ve ondan sonraki süreçte maalesef böyle bir negatif
sürece gidildi.
Hollanda bizimle ilişkileri düzeltmek istiyorsa böyle basit şeylerle,
geçerliliği olmayacak, bizi de hiç bağlamayacak, hiç kimseyi bağlamayacak
daha doğrusu şeylerle uğraşmak yerine, Türkiye gibi bir ülkeyi kazanmak
için ne yapacağız, bunun adımlarını atmalı, buna kafa yormalı. Ama sonuçta
bu kararın bizim için de hiçbir geçerliliği yok, uluslararası hukuk
bakımından da hiçbir geçerliliği yok, sadece onlar kendi kendilerini tatmin
etmişlerdir.
SORU- Efendim, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bugün Suriye’de 30
günlük insani ateşkes tasarısı görüşülecek, ancak Rusya bu kararı
gerçeklikten uzak olarak değerlendiriyor. Hem bu tasarıyı, hem Rusya’nın
açıklamasını nasıl değerlendireceksiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Rusya ve İran özellikle Astana süreciyle
beraber rejimin garantörü olmuşlardır. Astana sürecinin, daha sonra Soçi
süreci de oldu biliyorsunuz, o Soçi süreci Cenevre’ye bağlandı, sonuçları
itibarıyla de Anayasa Komisyonunun kurulması vesaire. Astana sürecindeki
amacımız, 3’lü bir şekilde Suriye’de ateşkesi tesis etmek ve rejimle
muhalif grupların çatıştığı yerlerde de çatışmasızlık bölgelerinin
oluşturulmasıydı; bu konuda da çok ciddi adımlar attık. Biz muhalefetin
garantörüyüz, diğer taraftan İran ve Rusya da rejimin garantörü. Fakat son
zamanlarda rejimin ihlalleri çok arttı, sadece hava saldırıları değil, ki
bu hava saldırıları da kabul edilmez, Doğu Guta’da çocukların, kadınların
öldürülmesi, yani tipik bir rejim uygulaması. Yine İdlib bölgesinde de
ilerlemeler yaptılar, bunlar tamamen bizim 1,5 yıldır Rusya’yla, İran’la
yaptıklarımızla ya da vardığımız anlaşmalara ters ve çelişiyor, o nedenle
Rusya ve İran’ın rejimi durdurması gerekiyor.
Ayrıca, İdlib bölgesinde terörist gruplar da var, Halep’ten, Doğu Guta’dan,
Homs’tan, kuşatılmış bölgelerden koridorlar açarak sadece sivillerin değil,
eli silahlı terör gruplarının da buradan çıkmasına izin verdiler. O zaman
ben merak ediyordum neden bıraktılar bunları diye. Sonra arkadaşlarıma da
söylemiştim, yarın ileride buralara saldırmak için bu grupları bahane
olarak kullanacaklar, o yüzden gönderiyorlar diye, maalesef bu da oluyor.
Şimdi buralardaki bazı terörist gruplar da ara sıra ihlal ediyorlar, hatta
bizim gözlemcilerimize de zorluk çıkardılar. Bu terör gruplarıyla
mücadeleye birlikte devam edelim.
Esasen ateşkes, yani bugün Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna sunulan
önerge de öyle, karar tasarısı diyelim ve diğer yaptığımız mutabakatların
hepsinin çerçevesi rejimle muhalif gruplar arasındaki çatışmaların
durdurulması, yani bir ateşkes. DEAŞ’la, YPG’yle, PKK’yla veya işte El
Nusra’yla, diğer terör örgütleriyle ateşkes olmaz, onlarla mücadele devam
edecek. Dolayısıyla bu öneriyi biz yerinde buluyoruz, çünkü son günlerde
gerçekten çok ciddi ihlaller var, çok sayıda sivil insan öldü, yazıktır,
günahtır ve çatışmaların başladığı günden bu yana da sadece Doğu Guta
bölgesinde onbinlerce insan öldü, yeter artık, bu insanlar ölmesin.
Ayrıca, siyasi süreci başlattık, siyasi sürecin de sağlıklı işlemesi için,
sekteye uğramaması için sahada ateşkesin olması lazım. Bir tarafta sahada
gruplar çatışırken, diğer tarafta masada anayasayı, seçimi veya seçim
kanunu veya başka bir siyasi konuyu müzakere edemezler. Önce sahada ateşkes
dursun, dolayısıyla bu ateşkes konusunda Rusya’nın da duyarlı olması lazım,
ama garantör olarak her ülkenin de daha fazla sorumluluk üstlenmesi
gerekiyor.
Teşekkürler.