Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu ile AB Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Ömer Çelik’in, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Komiser Johannes Hahn ile birlikte Türkiye-AB Siyasi Diyalog Toplantısı sonrasında düzenledikleri Ortak Basın Toplantısı, 25 Temmuz 2017, Brüksel

AB DIŞ İLİŞKİLER VE GÜVENLİK POLİTİKASI YÜKSEK TEMSİLCİSİ FEDERICA MOGHERINI- Geçen yıl yapılan darbe teşebbüsü yüzlerce sivilin hayatına mal oldu, 2 binden fazla insanın yaralanmasıyla sonuçlandı. Avrupa Birliğinin bütün Türk vatandaşlarıyla birlikte olduğunu ve demokratik olarak seçilmiş bütün kurumların yanında olduğunu söylemek istiyoruz. Bugün burada ikimizin de gündemlerinde çok üstlerde bulunan bazı sıkıntıları konuşma imkânı buluyoruz. İki taraf için çok önemli olan ilişkimiz için de çok önemli bunlar. Avrupa Birliği ve Türkiye’deki insanların fikirleri konusunda bunlar çok önemli. Basın özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü konusunda Türkiye’nin de garanti vermiş olduğu bizim önemli prensiplerimiz bunlar. Biz endişe verici bir sıkıntı görüyoruz, insanlar, çok sayıda gazeteci tutuklanıyor. Geçmişte sürekli yaptığımız gibi bugün de işbirliği ve diyaloğun sürdürülmesi gerektiğini, pozitif adımlarla birlikte sürdürülmesi gerektiğini söylüyoruz tekrar her Avrupa Birliği üye devletiyle olduğu gibi. Yapıcı bir şekilde ilişkilerin yürütülmesi. Fakat, terörizm konusunda, güvenlik konusunda, göç yönetimi alanında konular var. Suriyeli mülteciler ve aynı zamanda ulaşım ve tarım konusunda ve bunların hepsi ilişkilerimizde yeri belli olan şeyler ve dış politika tabi ki.

Bizim ortak önceliklerimiz var, her zamanki gibi bizim seviyemizde bu konuları paylaşıyoruz. Sayın Çavuşoğlu’na bu konuda teşekkür etmek istiyorum, sürekli olarak bizle iletişim içerisinde özellikle Suriye konusunda. Cenevre’deki süreçteki işleyiş konusunda ve biz aynı zamanda Körfez krizi konusunda görüşlerimizi paylaşıyoruz, ikimiz de Kuveyt’ten geldik. Ve biz en hızlı çözümün bulunması konusunda, bu gerginliğe dair aynı görüşü paylaşıyoruz. Irak konusunda, Musul’un kurtarılmasından sonra bunları da konuştuk. Libya konusunda görüşme oldu, Paris’te tarafları Libya siyasi anlaşması çerçevesinde bir araya getirme konusunda ve Libyalıların bir araya getirilmesi konusunda. Kudüs ve Batı Şeria ile Gazze’deki konularda konuştuk ve burada bir çözümün tek seçenek olduğunun farkındayız. Umuyoruz ki İsrail tarafı ve Ürdünlüler beraber çalışırlar. Sürdürülebilir bir bağlamın kurulabilmesi için Kudüs’te ve aynı şekilde İran’la ilişkilerimiz konusunda. Ben özellikle Türkiye’nin nükleer anlaşmadaki sürekli desteği konusunda teşekkür ediyorum. Aynı şekilde Rusya’yla olan ilişkilerimizi konuştuk. Ve Ukrayna’daki kriz konusundaki pozisyonumuz. Ama aynı şekilde Ukrayna reformundaki desteğimiz de vardı bunun içerisinde. Dış ilişkiler ve bölgesel politika konusundaki pozisyonumuz bizim paylaştığımız pek çok önem verdiğimiz noktanın bir tezahürü. Ve burada beraber yaptığımız işleri bütün vatandaşlarımızın faydasına nasıl çıkarabileceğimize. Bazı sorunlar hala var, ama önümüzdeki aylarda pek çok iş yapılacaktır bu konuda.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle bugünkü toplantıyı birlikte gerçekleştirmiş olmaktan mutluluk duyduğumuzu vurgulamak isterim. Esasen Türkiye ve Avrupa Birliği arasında diyaloğun, işbirliğinin devam etmesinden yanayız. En son Malta’da gayriresmi Dışişleri Bakanları toplantısında Avrupa Birliği’yle işbirliğimizi güçlendirmek istediğimizi, samimi diyalog içinde olmak istediğimizi vurgulamıştım. Mayıs ayında Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Avrupa Birliği liderleriyle yaptığı görüşme esasen ilişkilerimizde yeni bir sayfanın açılmasına vesile olmuştur. Ve o gün belirlenen yol haritası çerçevesinde karşılıklı ziyaretlerin sıklığı artmıştır. Daha verimli çalışmalar yapıyoruz ve birçok konuda işbirliğimiz giderek artıyor. Bugünkü toplantımız da esasen bu yol haritasının uygulanması bakımından önemli. Bugünkü toplantıda Federica’nın da söylediği gibi Türkiye ve Avrupa Birliğini ilgilendiren önemli meseleleri hep birlikte ele aldık. Katılım müzakerelerinin yanında iki taraf için de önemli olan enerji, aynı şekilde Gümrük Birliği Anlaşmasının güncellenmesi, diğer taraftan terörle mücadele gibi konuları da değerlendirdik. Ayrıca yine iki tarafı da yakından ilgilendiren göç konularını ve göç anlaşmasını, aramızdaki göç anlaşması ve uygulamasını da değerlendirdik. Ve bu işbirliğimiz netice vermiştir. Yunanistan adalarına, Yunan adalarına geçen kaçak göçmen sayısında yüzde 99 azalma olmuştur. Türkiye olarak yükümlülüklerimizi yerine getiriyoruz. Avrupa Birliği de yükümlülüklerinin bir kısmını yerine getirmiştir, bazı konularda eksiklikler var, bu eksiklikleri nasıl gideririz bugün bunu da değerlendirme fırsatı bulduk. Özellikle Suriyeli göçmenlere aktarılması gereken yardım miktarı ve gönüllü yerleşim gibi bazı konularda eksiklikler var. Ama diğer taraftan vize serbestisi ve geri kabul anlaşmasını da bu göç anlaşmasına bağlamıştık. Onların da uygulanmasıyla ilgili adımlarımızı birlikte atmaya devam etmeliyiz.

Diğer taraftan, Federica’nın da belirttiği bölgesel konularda görüş alışverişinde bulunduk. Katar krizi, Suriye, Irak, Libya, İran, Ortadoğu barış süreci, Rusya, Ukrayna gibi konularda görüş alışverişinde bulunduk. Esasen tüm bu konularda Avrupa Birliği ve Türkiye arasında bir görüş ayrılığı yok, büyük oranda da görüşlerimizde birlik var, uyum var. Ve tüm bu bölgenin istikrarı için, barışın sağlanması için, huzurun tekrar gelmesi için buraya kadar zaten Avrupa Birliği’yle birlikte hareket ettik. Tüm toplantılara Federica’yla beraber katıldık. Katar krizinin, Körfez krizinin çözülmesi için çaba sarf ediyoruz. O bakımdan Federica Mogherini’nin Kuveyt ziyareti de çok faydalı olmuştur, kendisine çok teşekkür ediyoruz. Yine Suriye’de ateşkesin tesis edilmesi, ama daha çok da siyasi çözüm ve Suriye’nin yeniden imarı konusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Keza Musul’un DEAŞ’tan temizlenmesi yetmez, Irak’ın başka sorunları var, bu sorunları da aşabilmek için Irak’a olan desteğimizi devam ettirmemiz lazım.

Diğer taraftan, Libya’da bir belirsizlik var. Libya’nın birliğini, beraberliğini sağlamamız lazım, terörle mücadelesine destek vermemiz lazım. Ortadoğu barış sürecini desteklerken bir de Harem-i Şerif’teki İsrail’in uygulamalarını doğru bulmadığımızı özellikle vurguladık. Ve bu konuda İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Başkanı olarak Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ve bizlerin yoğun gayretleri var. İsrail’in attığı adımlar var ve durumun bir an önce normalleşmesi gerekiyor. Bir daha bu tür sorunların tekrar edilmemesi gerekiyor. Önümüzdeki hafta İslam İşbirliği Teşkilatı İcra Komitesi Toplantısını, Bakanlar Toplantısını da İstanbul’da gerçekleştireceğiz.

Tabi ilişkilerimizde sorunlar da var, bu sorunlar gizli değil. Bu sorunların aşılması için diyaloğumuzun devam etmesi gerekiyor ve işbirliğimizi de daha güçlendirmemiz gerekiyor. Fakat burada anlayış farklılıkları da var. Bu anlayış farklılıklarını gidermek gerekiyor. Türkiye’de demokratik muhalefetle teröristleri ve teröre destek verenleri bir tutmamak gerekiyor. Elbette Türkiye’de demokratik muhalefet var, halkın iradesiyle Meclis’e veya diğer kurumlara seçilenler var. Fakat bunların içinde terör örgütüne silah taşıyanlar da var. Diğer demokratik muhalefetle terör örgütüne silah taşıyanları bir tutarsak, o zaman halkın iradesine de saygısızlık yapmış oluruz.

Aynı şekilde gazeteci olsun, sivil toplum örgütü olsun fark etmez, işini düzgün yapan gazeteci, özgürce yapan gazeteciyle terör örgütüne doğrudan destek verenler varsa bunları da ayırmak lazım. Gazeteci kimliğine sahip olmak, her türlü suçu işlemeyi meşru göstermez veya başka bir meslek de olabilir. Şimdi hain darbe girişiminin içinde bulunan ve bu darbe girişimine aktif destek veren kim olursa olsun, ister gazeteci, ister asker, ister polis, ister siyasetçi fark etmez, hepsi aynıdır, birini diğerinden ayıramayız. O yüzden gerçek demokratik muhalefetle teröre destek verenleri ayırt etmezsek, bu ayrımı iyi bilmezsek, o zaman sorun orada başlar, bunu çok iyi bir şekilde tespit edip ayırt etmek lazım. Bu konularda her türlü bilgiyi biz Avrupa Birliği’ne vermeye, bilgiyi paylaşmaya hazırız ve bugüne kadar yaptığımız gibi bundan sonraki süreçte de yapacağız. Avrupa kurumlarıyla da bu süreçte yakın işbirliğimiz var. Avrupa Konseyinin tavsiyelerini yerine getiriyoruz, olağanüstü hal dönemindeki uygulamaların incelenmesi için bir komisyon kurduk, İnsan Hakları Mahkemesi bunu iç hukuk yolu olarak tanıdı. Bu tür mekanizmalarımızla birlikte ihlaller varsa bunları gidermek için bugüne kadar çok önemli adımlar attık, bundan sonraki süreçte de bu adımları atacağız ve bu süreçte Avrupa Birliği’yle de uyumlu bir şekilde çalışmak istiyoruz.

Çok teşekkür ediyorum.

KOMİSER JOHANNES HAHN- Teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Avrupa Birliği istikrar sahibi, demokratik ve ekonomisi işleyen bir Türkiye’yle işbirliği yapmaya her zaman için ilgi göstermektedir. Başarılı ve demokratik bir Türkiye ile ortak çıkarlarımız doğrultusunda birlikte çalışma konusunda hazırız. Ben bu diyalog ve işbirliğini hem Türk vatandaşları için, hem de Avrupa Birliği vatandaşları için olumlu görüyorum.

Biz yapmış olduğumuz toplantıda işbirliğimizi ekonomik, güvenlik ve diğer konularda nasıl daha iyi bir hale getiririz, bunu görüştük. Aynı zamanda uluslararası arenada güçlerimizi nasıl birleştirir ve kriz yönetiminde nasıl daha iyi işler yapabiliriz, bunu da ele aldık, Türkiye ile Avrupa Birliği’ni ilgilendiren konularda özellikle.

Demokrasi, temel haklar ve özgürlükler, medya özgürlüğü ve benzeri unsurlar Avrupa Birliği’nin her üyesi ve aday ülkesi için temel unsurlardır.

Bugün almış olduğumuz bilgiler ışığında ben bir kez daha şunun altını çizmek istiyorum: Çok sayıda gazetecinin, yazarın, akademisyenin, hukukçunun ve insan hakları savunucusunun hapishanede olması konusundaki kaygılarımı dile getiriyorum ve masumiyet karinesine saygı duyulması gerektiğini. Yine ifade özgürlüğü, gösteri özgürlüğü demokrasinin temel unsurları arasındadır.

Tabi ki tüm bu konular arasından pozitif gündemimize doğru da ilerleme kaydetmek istiyoruz. 2016 yılının 18 Mart’ında bildiğiniz gibi Avrupa Birliği-Türkiye arasında beraber yayınlanan bir beyanla birlikte ortak sıkıntılarımıza ve ortak fırsatlarımıza birlikte yöneleceğimizi söylemiştik ve her iki tarafın da önemli bir ilerleme sağlamış olması esasında güzeldir. Çünkü mülteci krizinde biz bu iş modelini esasında ortaya koymuş olduk, insanların hayatını kurtardık. Aynı zamanda da biz mültecilerin Türkiye’deki durumuna da yakından ilgi gösteriyoruz. Türkiye şu anda 2.7 milyonu aşkın Suriyeliye ev sahipliği yapıyor ve bu gerçekten takdire şayan bir şey.

Bizler şu ana kadar bildiğiniz gibi belli taahhütlerde de bulunduk, Türkiye’ye 2.9 milyar Euro’luk önceden belirlenen miktar var. 48 tane somut proje 1.6 milyar Euro ile şu ana kadar desteklendi ve yine bununla birlikte biz bütün fonları bu yılın sonuna kadar mobilize etmeyi planlıyoruz. Vize serbestisi konusunu da ele aldık, bu noktadaki mesaj açıktır. Türkiye bütün geriye kalan kriterleri karşıladığı noktada biz de sözümüzü tutacağız. Bu son, ama zorlu kısımla alakalı Türkiye’ye desteğimizi de veriyoruz. Beş tane kriter şu anda hala açık duruyor, 72 tane toplamda biliyorsunuz.

Tabi ki bizim işbirliğimiz göç konusunun ötesine de gidiyor, enerji ve ekonomi konuları bu noktada başı çekiyor. Bu yılın sonuna kadar bu diyaloğumuzu devam ettireceğiz. Eylül ayında enerjiyle alakalı, ulaştırma alanında Kasım ayında, ekonomi alanında da Aralık ayında toplantılarımız olacak. Bugünkü toplantıda bu zemin üzerinde görüşmelerimizi gerçekleştirdik ve Türk meslektaşlarımıza bu mesajları verdik.

Sağlam bir potansiyelimiz mevcut, ama demokrasi ve temel hak ve özgürlükler konusunda Türkiye’de bir geriye dönüş görüyoruz. Bu noktada da umuyorum ki bugünkü toplantının bu konunun çözümüne olumlu bir şekilde katkısı olacaktır.

Çok teşekkür ediyoruz.

AB BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ ÖMER ÇELİK- Teşekkür ederim.

Öncelikle her iki arkadaşımıza da bugünkü verimli ve kapsamlı toplantı için çok teşekkür ediyoruz. Aramızdaki, bölgemizdeki ve küresel olarak gündemde olan bütün konuları konuştuk, son derece yapıcı olduğunu düşünüyorum. Karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk, karşılıklı olarak vizyonlarımızı paylaştık.

Sayın Mogherini’ye öncelikle son olarak yaptığı Mescid-i Aksa konusundaki açıklaması için özel olarak teşekkür ettim, bu konudaki hassasiyetinden dolayı. Aynı şekilde mülteciler konusundaki açıklamalarından dolayı.

Mevlüt Beyin de söylediği gibi aramızda sorunlar olduğu açık, anlaşamadığımız konular olduğu açık. Ama bu diyaloğa, konuşmaya, çözüm aramaya engel değil. Her iki arkadaşımızın da bu konuda açık yüreklilikle ve karşılıklı olarak görüşlerimizi açık olarak ifade ettiğimiz bu platformu oluşturdukları, bugün ev sahipliği yaptıkları için kendilerine tekrar teşekkür ederim.

Tabi aramızdaki diyaloğun yeni bir zemini var, o da Sayın Cumhurbaşkanımızın 25 Mayıs 2017’de NATO Zirvesi marjında Brüksel’i ziyaretiyle birlikte Sayın Juncker, Tusk ve Tajani ile görüşmeleri sonunda yeni bir yol haritası ortaya çıktı. En azından bir yıl içerisinde pek çok diyaloğu gerçekleştireceğiz. Tabii enerji, ulaştırma, terörle mücadele, ekonomi ve ticaretle ilgili bu diyaloglar sürecek.

Ama şunun altını çiziyorum: Türkiye-AB ilişkilerinin omurgası katılım müzakereleridir. Katılım müzakereleri bir kenara bırakılarak enerji, ticaret ya da terörle mücadele gibi birtakım ilişki geliştirmekten bahsedilemez. Türkiye, sadece bir komşu ülke değildir, sadece bir stratejik ortak değildir. Türkiye aynı zamanda bir aday ülkedir. Dolayısıyla katılım müzakereleri konusunda ilerleme sağlamak için gayret etmek durumundayız. Tabi ki bununla birlikte enerji, ticaret, ekonomi, terörle mücadele, göç yönetimi konusundaki diyaloğumuzun bu çerçevede artmasından da memnuniyet duyarız.

Bizim en çok tartıştığımız konu ifade hürriyeti, hukuk devleti, demokrasi, medya özgürlüğü gibi konular, açık yüreklilikle görüşlerimizi paylaşıyoruz. Demokrasi, hukuk devleti konularında çok faydalandığımız görüşler dile getiriliyor. Bu diyalogların yapıcı olarak sürmesinden memnunuz, biz de görüşlerimizi söylüyoruz. Avrupa Birliğinin sorunları konuşmak için çok önemli mekanizmaları var. Avrupa Birliği son derece önemli bir siyasal birlik ve dünya tarihinde birtakım sorunların konuşarak çözülmesi için çok önemli mekanizmalar oluşturmuş. Türkiye bir aday ülke olduğu için Türkiye’yle sorunların çözülmesi için konuşma mekanizması da fasılların açılmasıdır. Şu anda aramızdaki konuların Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerindeki sorun alanlarının yoğunlaştığı konu 23’ncü ve 24’ncü fasılları ilgilendirmektedir. Biz 23’ncü ve 24’ncü fasılların açılması gerektiğini düşünüyoruz. Fasıl kapatmaktan bahsetmiyoruz, bu fasılları açmalıyız, bunları konuşmalıyız, ilerleme sağlıyorsak fasıllar kapanır, ilerleme sağlayamıyorsak fasıl kapanmaz. Nitekim bu çerçevede biz her zeminde bu konuları detaylı bir şekilde konuşmaya hazır olduğumuzu söylüyoruz. Özellikle son görüşmelerden sonra Kıbrıs meselesinin çözümünde Türkiye’nin yapıcı tutumu görülmüştür. Dolayısıyla, bundan sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin tek taraflı olarak 5 faslı bloke etmesinin önüne geçilmelidir. Çünkü Türkiye bu fasıllardaki bütün hazırlıklarını tamamlamıştır. Ama tek taraflı bir şekilde tamamen siyasi sebeplerle bu blokaj olmamalıdır. Tabi Gümrük Birliğinin güncellenmesi meselesi aramızdaki önemli meselelerden bir tanesidir. Bu bir kazan-kazan durumudur, yani hem Avrupa Birliği’nin hem Türkiye’nin işine yarayacak bir durumdur. Ve burada özellikle dünyada serbest ticarete karşı birtakım seslerin yükseldiği bir dönemde serbest ticareti geliştirmek için bu ticaret anlaşmalarının barışa katkısının altını çizmek için Gümrük Birliği güncellenmesi süreci de çok çok önemli bir mesaj olacaktır. Bu tek taraflı bir yaklaşım değil, bu herkesin işine yarayan bir şey. İki taraf da bundan kazanacaktır, bunu sağduyulu bir şekilde sürdürmemiz lazım.

Bazı Avrupa ülkeleriyle Türkiye arasında ikili bir sorun olduğu zaman o ülkelerin Türkiye’ye karşı Avrupa mekanizmalarını kullanmasını ya da Gümrük Birliğini bir koz olarak kullanmasını doğru bulmuyoruz, bu doğru bir yaklaşım değil. İkili sorunlar ayrıdır, Türkiye-AB ilişkileri ayrıdır, bunu ayrı tutmakta fayda var. Tabi terörle mücadele konusunu çok konuşuyoruz, terörle mücadele konusu ortak geleceğimizi ilgilendiriyor. Burada en büyük hassasiyetimiz şudur: Geçmişte Avrupa Parlamentosu Başkanına da bizzat gösterdim, Sayın Schulz’a. Türkiye Cumhuriyetinin askerlerini, vatandaşlarını öldüren teröristlerin resimlerinin Avrupa Parlamentosunda sergi olarak gösterilmesini biz doğru bulmuyoruz. Terör örgütlerinin sembolleri ve propaganda imkânları ortadan kaldırılmalıdır. DEAŞ’a hangi muamele yapılıyorsa Fethullahcı terör örgütüne ve PKK’ya da aynı muamele yapılmalıdır. DEAŞ eşittir Fethullahçı terör örgütü, o da eşittir PKK’dır. Tabi ki 18 Mart anlaşmasıyla ilgili Türkiye’ye gelecek mali yardımın süratli bir şekilde gelmesi, o çocukların eğitim görmesi açısından son derece önemli. Çünkü çok sayıda çocuk Türkiye’de Türkiye’nin imkânlarıyla eğitim görüyor, ama halen eğitim göremeyenler var. Bu konuda Türkiye’nin hazırladığı bütün projeleri tekrar geçen hafta ayrıntılı bir şekilde teslim ettik. Bu konuda bir hızlanma beklediğimizi ifade etmek isterim. Tabi bu çerçevede ortak başardığımız beraberce bütün dünyaya karşı gösterdiğimiz bir duyarlılık var. 18 Mart anlaşmasıyla birlikte Akdeniz’de insan ölümlerinin önüne geçtik. Türkiye ve Avrupa Birliğinin ortak akıl üreterek ve ortak eylem üreterek ne kadar duyarlı bir sonuç ortaya koyabildiğini gördük. Fakat bu insanlara karşı ırkçı, faşist birtakım anlayışların bu meseleyi siyaset meselesi yapmasından da çok büyük bir rahatsızlık duyuyoruz. Sayın Mogherini’nin bir ifadesi var, buna yüzde yüz katılıyoruz, göçle mücadele diye bir kavram olmaz, göç meselesini yönetmek gerekir. Ve bu konuda da duvarlar örmek değil, köprüler kurmak başarıdır. Bazı ülkelerin sınırlarına tel örgü çekerek, askeri birlikler dikerek, bazı adaları izole etmeyi teklif ederek, bazı limanları kapatmayı teklif ederek Suriyeli ölümden kaçan insanları izole etmeye çalışması insanlık dışı bir tutumdur. Türkiye bunu reddetmektedir, Avrupa Birliği’nin de bunu reddetmesi son derece memnuniyet vericidir. Bu bağlamda gönüllü kabul meselesinde ilerleme sağlanması gerekiyor. Pek çok Avrupa ülkesinde bu mükellefiyet yerine getirilmiyor. Ölümden kaçan bu insanlara karşı sorumluluğumuz insani bir sorumluluktur, küresel bir sorumluluktur. Gönüllü insani kabul planının güçlü bir şekilde hayata geçmesini önemsiyoruz. Tabi önümüzdeki önemli konulardan bir tanesi şudur: Liderler düzeyinde bir Türkiye-AB Zirvesi planlanmalıdır ve yapılmalıdır. Bunun en kısa zamanda yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, geçmişte Türkiye’yle müzakereler kesilsin gibisinden bazı sesler yükseldi, bunların hepsi vizyonsuz yaklaşımlardır. Bunun Türkiye’ye faydası olmadığı gibi Avrupa Birliği’ne de faydası yoktur. Bir yerde sorun varsa daha çok müzakere edeceğiz, daha çok konuşacağız. Biz Brexit kararı sonrasında Avrupa’nın güçlü bir beraberlik göstermesinden memnuniyet duyuyoruz, çünkü bu ortak geleceğimizdir. Aynı şekilde başta Fransa olmak üzere seçimlerden Avrupa Birliği yanlısı iktidarların çıkmasını, popülist sağcı ve ırkçı partilerin yenilgiye uğramasını da büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz. Bütün bunlar ortak geleceğimiz açısından fevkalade önemli meselelerdir. Tabi aldığımız çok önemli bir karar var, o da şu: Bir sonraki Zirveyi Adana’da yapacağız, Adana’da gerçekleştireceğiz, onu da burada ilan ediyorum. Sonraki de Roma’da olacak en önemli karar bu.

SORU- Financial Times, Arthur Beesley, Sayın Mogherini’ye sormak istiyorum, sonrasında da Sayın Türk Bakanlara.

Bugün Türkiye’de hukukun üstünlüğündeki önemli aşınmanın tersine döneceğiyle alakalı herhangi bir mesaj veya işaret aldınız mı?

Bir başka konuysa, Gümrük Birliğinin güncellenmesi, bu devam edecek mi?

Türk Bakanlara da şunu sormak istiyorum: Bugün size rahatlatıcı herhangi bir mesaj verildi mi, yani vizenin kaldırılması konusunda, katılım müzakerelerinde veya Gümrük Birliğinin güncellenmesi konusunda?

YÜKSEK TEMSİLCİ MOGHERINI- Diyalog önemlidir; öncelikle her iki taraf da pozisyonunu ortaya koyar ve önceliklerini anlatma fırsatı bulur. Biz ortak noktalarımıza odaklandık, meslektaşlarımız da kırmızı çizgilerine odaklandılar. Biz ortak önceliklerimizi belirliyoruz ki bunların üzerinde birlikte ileriye doğru, iyi bir şekilde çalışabilelim.

Gündemimiz oldukça karmaşık bir gündem ve işbirliğine dayalı bir şekilde birbirimizle çalışmalıyız. Bu bağlamda hem ben hem de Sayın Hahn çok açık bir şekilde, size de bunu dile getirdik, bizim için çok önemli olan unsurları tekrar burada dile getirdik. Diyaloğumuzda biz somut adımlar görmek isteriz, hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasi, medya özgürlüğü, insan hakları savunucularının korunması, muhalefet liderlerinin korunması gibi konuları. Beklediğimiz şey eyleme odaklanma, karşılıklı olarak birbirimizle konuşmak değil; ama oldukça açık ve verimli bir diyalog. Ben bunu dürüst, samimi, pozitif ve yapıcı olarak nitelendiriyorum.

Perspektiflerle alakalı olarak da şunun altını çizmek istiyorum: Sayın Ömer Çelik de söyledi, Türkiye bir aday ülkedir ve öyle olmaya devam etmektedir. Birkaç sene öncesinde çok iyi hatırlıyorum, ilk siyasi diyalog toplantısı Ankara’da yapılmıştı ve o dönemde biz şunu söylüyorduk: Bizim ilişkilerimizi sadece adaylık statüsünde değil, aynı zamanda stratejik ortaklığı da götürmemiz lazım diyorduk, ama şimdi tam tersini söylüyoruz, evet Türkiye aynı zamanda bir aday ülkedir de diyoruz. Türkiye Avrupa Birliği için bir aday ülkedir ve stratejik bir ortaktır. Pozitif ve işbirliğine dayalı ortak çalışmalarımızı yapabileceğimiz bir alan da var, diğer taraftan da görüş farklılıklarımız ve pozisyon farklılıklarımızın olduğu, görüş ayrılıklarımızın olduğu alanlar da var. Bu sadece Kıbrıs meselesi değil ki, zaten bu müzakerelerde bu ay Birleşmiş Milletlerin nezaretinde çözülemedi bu, ben de İsviçre’ye gitmiştim, başlangıcında müzakerenin son fazı başlamadan önce. Sürece olabildiği kadar iyi bir şekilde eşlik de etmek istedim, ama aradaki uçurum oldukça fazlaydı, dolayısıyla başarılı olamadı. Şunu söylemek istiyorum: Şu anda diğer fasılların açılması konusunda bizi zorlayan şey sadece Kıbrıs meselesi değil.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum sorunuz için.

Öncelikle şunu vurgulamak isterim: 2002 Kasım ayından bu yana iktidardayız. O günden bu yana Parlamentomuzda çok sayıda yasa çıkardık. Bu yasaların hiçbiri, ama biri bile geri adım değildir. Hep hukukun üstünlüğü, demokrasi, temel hak ve özgürlükleri güçlendirici yasalar çıkarmışızdır. Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğiyle diyalog halinde bu yasaları çıkarmışızdır, bir geri adım göremezsiniz bu yasalarda. O yüzden, Türkiye’nin de bir sosyal hukuk devleti olduğunun altını çizmek isterim. Terör örgütleriyle mücadele ediyoruz, bir darbe girişimine maruz kaldık. Avrupa Birliği’nden de yeterince destek görmedik, bir yıl sonra yeterince destek görmeye başladık, o da açıklamalarla. Bunlarla mücadele ediyoruz. Bunlarla mücadele ederken attığımız adımları, alınan tedbirleri hep hukuk içinde yapmaya çalıştık, varsa bir hata bunu da düzeltiyoruz. Olağanüstü hal de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun bir şekilde, tıpkı Fransa’nın yaptığı gibi gerçekleştirildi. Türkiye’de herkes demokratik seçimlerle iş başına gelir. Ama demokratik bir şekilde seçildim, nasıl olsa Meclis’teyim deyip terör örgütüne silah götürmek olmaz. O zaman bugün olduğu üzere hukuk gereğini yapar ve biz bu konularda hassasız.

Vize serbestisi konusunu esasen Sayın Timmermans ve Sayın Avramopulos’la beraber götürüyoruz, bugün de gündeme getirdik. Avrupa Birliği’yle beş kriter üzerinde çalışıyoruz. Hazırladığımız belgeyi Avrupa Birliğine ulaştıracağız. Gümrük Birliği’nin güncellenmesiyle ilgili üç tur görüşmeler yapıldı. Ekonomi Bakanlığımız, Avrupa Birliği Bakanlığımız, Dışişleri Bakanlığı olarak birlikte Avrupa Birliği içindeki muhataplarımızla bu süreci yürütüyoruz. Avrupa Birliği de bu konuda kararlar almıştır, kazan-kazan anlayışıyla almıştır. Avrupa Birliği’nin bu konuda da talebi olmuştur, bunları hayata geçirmek için yine muhataplarımızla devam ettireceğiz. Kıbrıs gibi konular önümüzde engel olmamalı. Kıbrıs konusunda ne kadar yapıcı olduğumuzu, çözüm için Crans-Montana’ya gittiğimizi bizzat Sayın Mogherini görmüştür, Sayın Timmermans görmüştür, Avrupa Birliği yetkilileri, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve temsilcileri görmüştür. Çözümü kimin isteyip, kimin istemediğini de net bir şekilde herkes görmüştür. Dolayısıyla, Kıbrıs sorunu da artık Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerinin önünde adeta bir duvar gibi, bir engel gibi durmamalıdır diye düşünüyorum.

AB BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ ÖMER ÇELİK- Üç konuyu sordunuz, Mevlüt Bey ikisini söyledi, bir de fasıllarla ilgili konuyu sordunuz.

Tabi şimdi şu ifade ediliyor pek çok ülke tarafından: “Fasılların açılmasına, fasıllarla ilgili konunun ilerlemesine sıcak bakmıyoruz” diye. Bizim yaptığımız işin adı siyaset, biz burada realist bir yaklaşım sergiliyoruz tabi ki. Ama şunu unutmamak gerekir, bu önemlidir: Türkiye-Avrupa Birliği ilişkisinin özü katılım müzakereleridir, biz aday ülkeyiz. Türkiye’yle Avrupa Birliği arasındaki bütün anlaşmaların esası budur, en son 18 Mart mutabakatı da bu konuya vurgu yapmıştır. Dolayısıyla, birilerinin fasılların açılmasına karşı çıkması, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin fasılları bu şekilde bloke etmesi başka bir şeydir. Ama Türkiye’nin ilerlemesi konusunu herhangi bir şekilde gündemden düşürmek söz konusu değildir.

Bir de şunun altını çiziyorum: Bir meseleyi konuşmak için Avrupa Birliği’yle aramızdaki mekanizma, fasıllardır. Eğer hukuk devleti, demokrasi konusunda aramızda sorun var, ilerleyelim deniyorsa fasıl açacağız ve konuşacağız. Fasıl kapatmaktan bahsetmiyoruz. Bunun yerine zaman zaman dillendirildiği gibi bazı ülkeler fasıl açmak için bile ön şart gerekir diyorlarsa bu Avrupa Birliği’nin en temel konuşma, sorun çözme ve müzakere etme mekanizmasının ortadan kaldırılması demektir.

KOMİSER JOHANNES HAHN- Evet, sizin de görebildiğiniz gibi biz bir diyalog içerisindeyiz ve ben bunun için de bir şey eklemek istiyorum. 18 Mart 2016 tarihinde değildi, ama yine 2016 yılında olan bir başka olay vardı, bu da darbe girişimi. Biz bunu kınadık ve bu esnada da birlikte çalışmaya devam ettik. Şimdi bu başarısız darbe girişimi tabi ki üye ülkeler arasında da kaygıya neden oldu. Mevcut durumda yeni fasılların açılması mümkün değil diye düşündü bazı üye ülkeler, ama müzakereleri askıya almak veya tamamen durdurmak gibi bir şey yapılmadı.

Bu yıl referandum yapıldı. Bu referandumun ışığında şunu da kabul etmemiz gerekiyor ki uluslararası camia belli kaygılar taşımakta. Bazı anayasa değişikliklerinin doğrultusu ve yapısıyla alakalı bazı endişeler bunlar. Dışişleri Bakanlarının Gayriresmi Toplantısında Malta’da bunu da tekrar dile getirdik. Şimdi geldiğimiz nokta bu, ama bu tip tartışmaları, bu tip görüşmeleri devam ettirmeliyiz ki bu konuları çözebilelim ve ortak çıkarımıza olacak konuları bir karara bağlayabilelim. Biz ileriye doğru gitmek istiyoruz, ama tabi ki üye ülkelerimizin kararlarını da saygıyla karşılamak durumundayız.

AB BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ ÖMER ÇELİK- Referandumla ilgili aldığımız karar dünyada hiçbir makam tarafından, hiçbir parlamento tarafından iptal edilemez, Türk halkının kararıdır. Bu Avrupa Parlamentosu kararında da vardı, referandum tamamen uygulanırsa müzakereleri keselim gibi. Avrupa Parlamentosunun ya da başka bir makamın Türk halkının demokratik bir oylama sonucunda, referandum sonucunda verdiği kararı değiştirme ya da bu şekilde bu kararla ilgili biz kaygı duyuyoruz, bunu Avrupa Birliği ilişkilerine taşıyalım demek gibi bir yaklaşımları ilkesel olmaz. Siyasi olarak bunu söyleyebilirler, ama referandumda Türk halkının iradesi tecelli etmiştir ve bu artık Türkiye’de bir kural haline gelmiştir.

SORU- Sayın Mogherini’ye sormak istiyorum. Türkiye’deki darbe girişiminin birinci yılı daha yeni idrak edildi Türkiye’de ve Türkiye’deki tüm siyasi partiler şunu söylüyor: Bu darbe girişiminin arkasında FETÖ var ve Türk kamuoyu da aynısını söylüyor. Avrupa Birliği olarak siz bu gruba karşı olan görüşünüzü ve onun Avrupa’daki faaliyetlerinizi yeniden gözden geçirecek misiniz?

AB DIŞ İLİŞKİLER YÜKSEK TEMSİLCİSİ FEDERİCA MOGHERİNİ- Şu an için değil. Bu değerlendirme esasında bir veya birkaç aday ülke içerisinde gerçekleşiyor, ama hepsinde değil.

SORU- Türk bakanlara sormak istiyoruz. Sayın Yüksek Temsilci bugün görüştüğünüzü söyledi, ama aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya’yı açık bir şekilde suçlayarak casusluk faaliyeti yaptığından bahsetti ülkeyi bölmek için.

Bir başka sorum daha olacak, geniş bağlamda baktığınız zaman Alman-Türk ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Türkiye ile Avrupa Birliği arasında diyaloğun olması, biraz önce burada da gördüğünüz gibi, her konuda hemfikir olmamız anlamına gelmez, farklı düşünceler içinde olabiliriz. Ama ortak hedefler var, buna doğru ilerlememiz gerekiyor. Kaldı ki Avrupa Birliği üyesi ülkelerle farklı sorunlar da yaşayabiliriz. Gördüğüm kadarıyla Avrupa Birliği üyesi ülkeler de bazen kendi arasında sorunlar yaşayabiliyor. Bir ülkeyle sorun yaşadın diye veya bir ülkeyi eleştirmek Avrupa’yı ya da Avrupa Birliği’ni ya da Avrupa’nın değerlerini eleştirmek anlamına gelmez. Hangi ülke yanlış yapıyorsa, pekâlâ o ülkenin yanlışını söyleyebiliriz. Referandum zamanında Dışişleri Bakanı olarak benim uçuş iznim iptal edildi. Hamburg’daki otel rezervasyonum Alman istihbaratı ve polisi tarafından otele baskı yapıldı, iptal edildi, şimdi bunu hangi Avrupa değerleriyle bağdaştırıyorsunuz? Avrupa da maalesef dayanışma uğruna eleştirmeyi bırak destek veriyor, nerede kaldı standartlar? Zaten esas sorun burada. Biz çifte standart diyoruz da, neden bunu söylüyoruz? Son zamanlarda iki gazeteciyi biz sınırdışı ettik, iki farklı ülkeden, ikisi de casusluk yapmaktan yakalandı. Türkiye’de askeri üslerin fotoğraflarını çekip Irak’a geçip Irak’takilerle paylaştı. Şimdi o ülkeler bizden rica etti, iade ettik. Daha herhangi bir hüküm de yoktu. Şimdi son zamanlarda moda bu, gazetecileri ajan olarak kullan, yakalandığı zaman nasıl olsa kıyamet kopacak, herkes hassasiyet gösterecek, baskı oluşacak Türkiye üzerinde. Doğru, şimdi biri aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, çifte vatandaş ajanlık yapmaktan yakalandı Türkiye’de, ne yapacağız? Şimdi Uluslararası Af Örgütü dünyaca tanınan bir örgüttür ve bugüne kadar da Türkiye’de özgürce faaliyetlerini yürüttü ve herkesle de görüşür. Bu tür örgütlerin görevidir, bizlerin bile normalde görüşmediği kurumlarla da görüşür, savaş zamanında da böyle yapar, ama objektif ve dengeli olmalı. Görüşme başka bir şey, o örgütün mensubu olmak başka bir şey. Şimdi bu örgütün başındaki Taner Kılıç, bizdeki darbe girişiminde bulunan FETÖ’nün, FETÖ üyelerinin kullandığı ByLock programını kullanmış telefonda. Buradan da FETÖ’nün yurtdışındaki üyeleriyle, üst düzey yöneticileriyle görüşme yapmış. Şimdi bu şahsın işlediği suç, Uluslararası Af Örgütü’nü bağlamaz ki. Bu kişinin tutuklanması, Türkiye’nin Uluslararası Af Örgütü’ne karşı olduğu anlamına gelmez, bu şahısla ilgili bir durumdur.

Diğer bir konu da, tercümanın ihbarı üzerine yapılan bir soruşturmadır. Bizim ancak siyasetçi olarak söyleyeceğimiz, yapacağımız iş bu sürecin, soruşturma sürecinin hızlandırılmasını istemek. Şimdi bir FETÖ üyesi tıpkı bizim kurumlara, benim Bakanlığıma olduğu üzere gelmiş, Uluslararası Af Örgütü-Türkiye’yi de ele geçirmiş; burada tedbir almayacağız da ne yapacağız? Dışarıdan bakıyorsunuz Uluslararası Af Örgütü, Türkiye bunları kapadı, yok öyle bir şey yok. Bugüne kadar niye özgürce çalıştı, bizim bunlarla bir problemimiz yok. Diğer NGO’larla da bizim bir problemimiz yok. Ama işte FETÖ gibi örgütleri biz terör örgütü olarak görüyoruz, İslam İşbirliği Teşkilatı terör örgütü ilan etti, Körfez İşbirliği Konseyi terör örgütü ilan etti, biz terör örgütü olarak ilan ettik ve tedbir alıyoruz. Ama Avrupa Birliği bunu Türkiye’de darbe yapmasına rağmen bir terör örgütü olarak görmediği için onlara yönelik attığımız her adımı hukukun ihlali olarak görüyor, burada sorun, nasıl gördüğüne bağlı. Darbenin hemen arkasında da aynı anlayış vardı, şimdi de aynı anlayış var. “Ben anlaşma imzaladım, şimdi başka şeyler değişti uygulamayacağım”… o zaman atma imzanı. Ben Kıbrıs konusunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki ambargoları kaldırma kararı aldım 2004’ten sonra, çünkü Annan Planı’nı kabul etti, ama bu bir karar, ben uygulamayacağım, o geçti, uygulamayacağım… O zaman ben sana nasıl güveneceğim? O zaman niye atıyorsun imzayı? Biz bir şeyin altına imza atıyorsak Türkiye Cumhuriyeti olarak, aynı Göç Anlaşmasında olduğu gibi, onun yükümlülüklerini yerine getiririz, bizim farkımız bu. Burada sorunlar var, ama bu sorunların sebebi ne, bunu samimi bir şekilde konuşmamız lazım.

AB BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ ÖMER ÇELİK- Bu söylediğiniz konuyla ilgili, Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarıyla ilgili, tabi bu makalenin hep son tarafından okunuyor bu iş. Sayın Cumhurbaşkanımız bir açıklama yaptığı zaman bunu niye yaptığını ciddi bir şekilde görmeliyiz. Şimdiye kadar yaptığı hiçbir açıklama tek başına yapılmadı, karşı taraftan gelen ve yanlış olan bir açıklamaya karşı bir cevap niteliğindedir. Bu değişik yerlerde önüme geliyor; Sayın Cumhurbaşkanı niye böyle konuşuyor, Sayın Cumhurbaşkanımız niye böyle açıklama yapıyor? O açıklamaya cevap teşkil eden olaya bakmak lazım, sözlere bakmak lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkiye’nin Cumhurbaşkanıyla konuşurken gereken saygı gösterilmez, gereken özen gösterilmez ya da Türkiye’ye verilen sözler tutulmazsa, tabi ki devletin başı olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve halkını korumak, Türkiye’nin çıkarlarını korumak ödevi vardır. Şöyle düşünün, lütfen buradaki arkadaşlar bunu düşünsün: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı’nın Almanya’daki Türk vatandaşlarının bir toplantısına video konferansla katılması engelleniyor. Bakın, vatandaşlarımızın toplantısına video konferansla katılması engelleniyor. Ama aynı zaman dilimi içerisinde Kandil’deki terör örgütünün başı video konferansla katılıyor Almanya’daki bir toplantıya ve oradakilere hitap ediyor. Bunun hukukla ne ilgisi var, bunun demokrasiyle ne ilgisi var?

Almanya’yla ilişkiler konusu sözkonusu olduğunda, Türkiye-Almanya ilişkilerinin çok derin bir tarihi vardır. Dolayısıyla her zaman için aradaki sorunlarla ilgili çözüm yolları bulabiliriz. Ama bizim önümüze getirilen konular, mesela şöyle bir kavram yok: Türkiye’de Alman vatandaşları tutuklanıyor diye bir kavram yok. Almanlar Türkiye’ye en çok gelen turistler ve Türkiye’deki hayatın ne kadar konforlu, çoğulcu ve özgür olduğunu en iyi Alman vatandaşları biliyor. Ama bakın, bu işe bir sınır çekmemiz lazım. Gazeteci denilen bir kişinin, elinde gazeteci kimliği olan bir kişinin Türkiye’deki askeri üslerin fotoğraflarını çektiği ve bu fotoğrafların kendisinin fotoğraf makinesinde bulunduğu tespit edilirse, diğer gazeteci arkadaşlar bunun yaptığı ajanlık faaliyetine gazetecilik diye sahip çıkamazlar. Bir insan hakları örgütünün yöneticisiyim diye Fethullahçı terör örgütünün ByLock programını kullanacaksın, Avrupa’daki üst düzey terör örgütü yöneticileriyle iletişim içerisinde olacaksın. Burada faaliyeti yasaklanan Uluslararası Af Örgütü değildir, Uluslararası Af Örgütüyle makul işbirliği yine sürmektedir. Dolayısıyla bu kavramları yerli yerine koymak lazım. Şimdiye kadar da görülmüştür, bir adım atıldığında Türkiye her zaman 10 adım atmıştır, Türkiye işbirliğine açıktır.

Bir de, aramızda imzalanan anlaşmalar, ister Avrupa Birliği’yle olsun, ister diğer ülkelerle olsun, hava durumuna, iklim değişikliğine göre değişmez. Bunlar ilkesel temelde uygulanması gereken konulardır ve Türkiye bütün taahhütlerine bağlı olduğunu söylemeye devam etmektedir.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Almanya’yla ilişkilerimizi normalleştirmek için dostum Sigmar Gabriel’le biz yakın diyalog içindeyiz, temas halindeyiz. Esasen bizim Almanya’ya karşı hiçbir husumetimiz olmaz, 3.5 milyon vatandaşımız orada yaşıyor. Bugüne kadar da Almanya’ya yönelik negatif hiçbir politikamız olmadı. Bazı sorunlar var, ama bunu aşmak için Sigmar’la çalışıyoruz. Umarım önümüzdeki süreçte ilişkilerimiz normalleşir, eskisinden daha iyi noktaya gider. Bizim en büyük arzumuz da budur.

YÜKSEK TEMSİLCİ FEDERICA MOGHERINI- Bir sonraki sefer bu diyaloğu doğrudan basınla yapmak lazım zannedersem, çünkü diyalog o zaman diyalog olacak. Oldukça dinamik bir diyalog geçiyor ve gerçek zamanlı bir diyalog gerçekleşiyor.

Gördüğünüz gibi bu tartışma konularının hepsi gerçek ve hepsi dile getiriliyor. Ben sadece üç noktayı dile getirmek istiyorum. Mevlüt, sen de söyledin, Avrupa Birliği üyesi ülkeler dayanışma gösteriyorlar ve Avrupa Birliği ailesi olarak zor zamanlarda ortak karar alıyoruz, bu çok daha önemli. Bu neden önemli? Çünkü her bir üye ülke Türkiye’yle iyi ilişkiler geliştirir, Türkiye de onlarla; bu güzel bir şey. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında pozitif ve yapıcı işbirliğinin temelini oluşturur.

İkinci söyleyeceğim nokta şu: Mevlüt, sen de söyledin, ben de takdir ediyorum bunu, Uluslararası Af Örgütü ciddi ve saygı gören bir uluslararası kuruluştur. Dünyanın neresinde olursa olsun Avrupa Birliği olarak biz onlarla çalışıyoruz ve dünyanın her yerinde insan hakları savunucularıyla birlikte çalışıyoruz ve Avrupa Birliği onların günlük yaptığı zorlu çalışmaları hep desteklemektedir. Son olarak ise, havaya göre tabi ki iş değişecek olursa, bu güzel olmaz. Teşekkür ediyoruz.