AB DIŞ İLİŞKİLER VE GÜVENLİK POLİTİKASI YÜKSEK TEMSİLCİSİ FEDERICA
MOGHERINI- Geçen yıl yapılan darbe teşebbüsü yüzlerce sivilin hayatına mal
oldu, 2 binden fazla insanın yaralanmasıyla sonuçlandı. Avrupa Birliğinin
bütün Türk vatandaşlarıyla birlikte olduğunu ve demokratik olarak seçilmiş
bütün kurumların yanında olduğunu söylemek istiyoruz. Bugün burada ikimizin
de gündemlerinde çok üstlerde bulunan bazı sıkıntıları konuşma imkânı
buluyoruz. İki taraf için çok önemli olan ilişkimiz için de çok önemli
bunlar. Avrupa Birliği ve Türkiye’deki insanların fikirleri konusunda
bunlar çok önemli. Basın özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü konusunda
Türkiye’nin de garanti vermiş olduğu bizim önemli prensiplerimiz bunlar.
Biz endişe verici bir sıkıntı görüyoruz, insanlar, çok sayıda gazeteci
tutuklanıyor. Geçmişte sürekli yaptığımız gibi bugün de işbirliği ve
diyaloğun sürdürülmesi gerektiğini, pozitif adımlarla birlikte sürdürülmesi
gerektiğini söylüyoruz tekrar her Avrupa Birliği üye devletiyle olduğu
gibi. Yapıcı bir şekilde ilişkilerin yürütülmesi. Fakat, terörizm
konusunda, güvenlik konusunda, göç yönetimi alanında konular var. Suriyeli
mülteciler ve aynı zamanda ulaşım ve tarım konusunda ve bunların hepsi
ilişkilerimizde yeri belli olan şeyler ve dış politika tabi ki.
Bizim ortak önceliklerimiz var, her zamanki gibi bizim seviyemizde bu
konuları paylaşıyoruz. Sayın Çavuşoğlu’na bu konuda teşekkür etmek
istiyorum, sürekli olarak bizle iletişim içerisinde özellikle Suriye
konusunda. Cenevre’deki süreçteki işleyiş konusunda ve biz aynı zamanda
Körfez krizi konusunda görüşlerimizi paylaşıyoruz, ikimiz de Kuveyt’ten
geldik. Ve biz en hızlı çözümün bulunması konusunda, bu gerginliğe dair
aynı görüşü paylaşıyoruz. Irak konusunda, Musul’un kurtarılmasından sonra
bunları da konuştuk. Libya konusunda görüşme oldu, Paris’te tarafları Libya
siyasi anlaşması çerçevesinde bir araya getirme konusunda ve Libyalıların
bir araya getirilmesi konusunda. Kudüs ve Batı Şeria ile Gazze’deki
konularda konuştuk ve burada bir çözümün tek seçenek olduğunun farkındayız.
Umuyoruz ki İsrail tarafı ve Ürdünlüler beraber çalışırlar. Sürdürülebilir
bir bağlamın kurulabilmesi için Kudüs’te ve aynı şekilde İran’la
ilişkilerimiz konusunda. Ben özellikle Türkiye’nin nükleer anlaşmadaki
sürekli desteği konusunda teşekkür ediyorum. Aynı şekilde Rusya’yla olan
ilişkilerimizi konuştuk. Ve Ukrayna’daki kriz konusundaki pozisyonumuz. Ama
aynı şekilde Ukrayna reformundaki desteğimiz de vardı bunun içerisinde. Dış
ilişkiler ve bölgesel politika konusundaki pozisyonumuz bizim paylaştığımız
pek çok önem verdiğimiz noktanın bir tezahürü. Ve burada beraber yaptığımız
işleri bütün vatandaşlarımızın faydasına nasıl çıkarabileceğimize. Bazı
sorunlar hala var, ama önümüzdeki aylarda pek çok iş yapılacaktır bu
konuda.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle bugünkü toplantıyı birlikte gerçekleştirmiş olmaktan mutluluk
duyduğumuzu vurgulamak isterim. Esasen Türkiye ve Avrupa Birliği arasında
diyaloğun, işbirliğinin devam etmesinden yanayız. En son Malta’da
gayriresmi Dışişleri Bakanları toplantısında Avrupa Birliği’yle
işbirliğimizi güçlendirmek istediğimizi, samimi diyalog içinde olmak
istediğimizi vurgulamıştım. Mayıs ayında Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın
Avrupa Birliği liderleriyle yaptığı görüşme esasen ilişkilerimizde yeni bir
sayfanın açılmasına vesile olmuştur. Ve o gün belirlenen yol haritası
çerçevesinde karşılıklı ziyaretlerin sıklığı artmıştır. Daha verimli
çalışmalar yapıyoruz ve birçok konuda işbirliğimiz giderek artıyor. Bugünkü
toplantımız da esasen bu yol haritasının uygulanması bakımından önemli.
Bugünkü toplantıda Federica’nın da söylediği gibi Türkiye ve Avrupa
Birliğini ilgilendiren önemli meseleleri hep birlikte ele aldık. Katılım
müzakerelerinin yanında iki taraf için de önemli olan enerji, aynı şekilde
Gümrük Birliği Anlaşmasının güncellenmesi, diğer taraftan terörle mücadele
gibi konuları da değerlendirdik. Ayrıca yine iki tarafı da yakından
ilgilendiren göç konularını ve göç anlaşmasını, aramızdaki göç anlaşması ve
uygulamasını da değerlendirdik. Ve bu işbirliğimiz netice vermiştir.
Yunanistan adalarına, Yunan adalarına geçen kaçak göçmen sayısında yüzde 99
azalma olmuştur. Türkiye olarak yükümlülüklerimizi yerine getiriyoruz.
Avrupa Birliği de yükümlülüklerinin bir kısmını yerine getirmiştir, bazı
konularda eksiklikler var, bu eksiklikleri nasıl gideririz bugün bunu da
değerlendirme fırsatı bulduk. Özellikle Suriyeli göçmenlere aktarılması
gereken yardım miktarı ve gönüllü yerleşim gibi bazı konularda eksiklikler
var. Ama diğer taraftan vize serbestisi ve geri kabul anlaşmasını da bu göç
anlaşmasına bağlamıştık. Onların da uygulanmasıyla ilgili adımlarımızı
birlikte atmaya devam etmeliyiz.
Diğer taraftan, Federica’nın da belirttiği bölgesel konularda görüş
alışverişinde bulunduk. Katar krizi, Suriye, Irak, Libya, İran, Ortadoğu
barış süreci, Rusya, Ukrayna gibi konularda görüş alışverişinde bulunduk.
Esasen tüm bu konularda Avrupa Birliği ve Türkiye arasında bir görüş
ayrılığı yok, büyük oranda da görüşlerimizde birlik var, uyum var. Ve tüm
bu bölgenin istikrarı için, barışın sağlanması için, huzurun tekrar gelmesi
için buraya kadar zaten Avrupa Birliği’yle birlikte hareket ettik. Tüm
toplantılara Federica’yla beraber katıldık. Katar krizinin, Körfez krizinin
çözülmesi için çaba sarf ediyoruz. O bakımdan Federica Mogherini’nin Kuveyt
ziyareti de çok faydalı olmuştur, kendisine çok teşekkür ediyoruz. Yine
Suriye’de ateşkesin tesis edilmesi, ama daha çok da siyasi çözüm ve
Suriye’nin yeniden imarı konusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Keza
Musul’un DEAŞ’tan temizlenmesi yetmez, Irak’ın başka sorunları var, bu
sorunları da aşabilmek için Irak’a olan desteğimizi devam ettirmemiz lazım.
Diğer taraftan, Libya’da bir belirsizlik var. Libya’nın birliğini,
beraberliğini sağlamamız lazım, terörle mücadelesine destek vermemiz lazım.
Ortadoğu barış sürecini desteklerken bir de Harem-i Şerif’teki İsrail’in
uygulamalarını doğru bulmadığımızı özellikle vurguladık. Ve bu konuda İslam
İşbirliği Teşkilatı Zirve Başkanı olarak Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın
ve bizlerin yoğun gayretleri var. İsrail’in attığı adımlar var ve durumun
bir an önce normalleşmesi gerekiyor. Bir daha bu tür sorunların tekrar
edilmemesi gerekiyor. Önümüzdeki hafta İslam İşbirliği Teşkilatı İcra
Komitesi Toplantısını, Bakanlar Toplantısını da İstanbul’da
gerçekleştireceğiz.
Tabi ilişkilerimizde sorunlar da var, bu sorunlar gizli değil. Bu
sorunların aşılması için diyaloğumuzun devam etmesi gerekiyor ve
işbirliğimizi de daha güçlendirmemiz gerekiyor. Fakat burada anlayış
farklılıkları da var. Bu anlayış farklılıklarını gidermek gerekiyor.
Türkiye’de demokratik muhalefetle teröristleri ve teröre destek verenleri
bir tutmamak gerekiyor. Elbette Türkiye’de demokratik muhalefet var, halkın
iradesiyle Meclis’e veya diğer kurumlara seçilenler var. Fakat bunların
içinde terör örgütüne silah taşıyanlar da var. Diğer demokratik muhalefetle
terör örgütüne silah taşıyanları bir tutarsak, o zaman halkın iradesine de
saygısızlık yapmış oluruz.
Aynı şekilde gazeteci olsun, sivil toplum örgütü olsun fark etmez, işini
düzgün yapan gazeteci, özgürce yapan gazeteciyle terör örgütüne doğrudan
destek verenler varsa bunları da ayırmak lazım. Gazeteci kimliğine sahip
olmak, her türlü suçu işlemeyi meşru göstermez veya başka bir meslek de
olabilir. Şimdi hain darbe girişiminin içinde bulunan ve bu darbe
girişimine aktif destek veren kim olursa olsun, ister gazeteci, ister
asker, ister polis, ister siyasetçi fark etmez, hepsi aynıdır, birini
diğerinden ayıramayız. O yüzden gerçek demokratik muhalefetle teröre destek
verenleri ayırt etmezsek, bu ayrımı iyi bilmezsek, o zaman sorun orada
başlar, bunu çok iyi bir şekilde tespit edip ayırt etmek lazım. Bu
konularda her türlü bilgiyi biz Avrupa Birliği’ne vermeye, bilgiyi
paylaşmaya hazırız ve bugüne kadar yaptığımız gibi bundan sonraki süreçte
de yapacağız. Avrupa kurumlarıyla da bu süreçte yakın işbirliğimiz var.
Avrupa Konseyinin tavsiyelerini yerine getiriyoruz, olağanüstü hal
dönemindeki uygulamaların incelenmesi için bir komisyon kurduk, İnsan
Hakları Mahkemesi bunu iç hukuk yolu olarak tanıdı. Bu tür
mekanizmalarımızla birlikte ihlaller varsa bunları gidermek için bugüne
kadar çok önemli adımlar attık, bundan sonraki süreçte de bu adımları
atacağız ve bu süreçte Avrupa Birliği’yle de uyumlu bir şekilde çalışmak
istiyoruz.
Çok teşekkür ediyorum.
KOMİSER JOHANNES HAHN- Teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Avrupa Birliği istikrar sahibi, demokratik ve ekonomisi işleyen bir
Türkiye’yle işbirliği yapmaya her zaman için ilgi göstermektedir. Başarılı
ve demokratik bir Türkiye ile ortak çıkarlarımız doğrultusunda birlikte
çalışma konusunda hazırız. Ben bu diyalog ve işbirliğini hem Türk
vatandaşları için, hem de Avrupa Birliği vatandaşları için olumlu
görüyorum.
Biz yapmış olduğumuz toplantıda işbirliğimizi ekonomik, güvenlik ve diğer
konularda nasıl daha iyi bir hale getiririz, bunu görüştük. Aynı zamanda
uluslararası arenada güçlerimizi nasıl birleştirir ve kriz yönetiminde
nasıl daha iyi işler yapabiliriz, bunu da ele aldık, Türkiye ile Avrupa
Birliği’ni ilgilendiren konularda özellikle.
Demokrasi, temel haklar ve özgürlükler, medya özgürlüğü ve benzeri unsurlar
Avrupa Birliği’nin her üyesi ve aday ülkesi için temel unsurlardır.
Bugün almış olduğumuz bilgiler ışığında ben bir kez daha şunun altını
çizmek istiyorum: Çok sayıda gazetecinin, yazarın, akademisyenin,
hukukçunun ve insan hakları savunucusunun hapishanede olması konusundaki
kaygılarımı dile getiriyorum ve masumiyet karinesine saygı duyulması
gerektiğini. Yine ifade özgürlüğü, gösteri özgürlüğü demokrasinin temel
unsurları arasındadır.
Tabi ki tüm bu konular arasından pozitif gündemimize doğru da ilerleme
kaydetmek istiyoruz. 2016 yılının 18 Mart’ında bildiğiniz gibi Avrupa
Birliği-Türkiye arasında beraber yayınlanan bir beyanla birlikte ortak
sıkıntılarımıza ve ortak fırsatlarımıza birlikte yöneleceğimizi söylemiştik
ve her iki tarafın da önemli bir ilerleme sağlamış olması esasında
güzeldir. Çünkü mülteci krizinde biz bu iş modelini esasında ortaya koymuş
olduk, insanların hayatını kurtardık. Aynı zamanda da biz mültecilerin
Türkiye’deki durumuna da yakından ilgi gösteriyoruz. Türkiye şu anda 2.7
milyonu aşkın Suriyeliye ev sahipliği yapıyor ve bu gerçekten takdire şayan
bir şey.
Bizler şu ana kadar bildiğiniz gibi belli taahhütlerde de bulunduk,
Türkiye’ye 2.9 milyar Euro’luk önceden belirlenen miktar var. 48 tane somut
proje 1.6 milyar Euro ile şu ana kadar desteklendi ve yine bununla birlikte
biz bütün fonları bu yılın sonuna kadar mobilize etmeyi planlıyoruz. Vize
serbestisi konusunu da ele aldık, bu noktadaki mesaj açıktır. Türkiye bütün
geriye kalan kriterleri karşıladığı noktada biz de sözümüzü tutacağız. Bu
son, ama zorlu kısımla alakalı Türkiye’ye desteğimizi de veriyoruz. Beş
tane kriter şu anda hala açık duruyor, 72 tane toplamda biliyorsunuz.
Tabi ki bizim işbirliğimiz göç konusunun ötesine de gidiyor, enerji ve
ekonomi konuları bu noktada başı çekiyor. Bu yılın sonuna kadar bu
diyaloğumuzu devam ettireceğiz. Eylül ayında enerjiyle alakalı, ulaştırma
alanında Kasım ayında, ekonomi alanında da Aralık ayında toplantılarımız
olacak. Bugünkü toplantıda bu zemin üzerinde görüşmelerimizi
gerçekleştirdik ve Türk meslektaşlarımıza bu mesajları verdik.
Sağlam bir potansiyelimiz mevcut, ama demokrasi ve temel hak ve özgürlükler
konusunda Türkiye’de bir geriye dönüş görüyoruz. Bu noktada da umuyorum ki
bugünkü toplantının bu konunun çözümüne olumlu bir şekilde katkısı
olacaktır.
Çok teşekkür ediyoruz.
AB BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ ÖMER ÇELİK- Teşekkür ederim.
Öncelikle her iki arkadaşımıza da bugünkü verimli ve kapsamlı toplantı için
çok teşekkür ediyoruz. Aramızdaki, bölgemizdeki ve küresel olarak gündemde
olan bütün konuları konuştuk, son derece yapıcı olduğunu düşünüyorum.
Karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk, karşılıklı olarak vizyonlarımızı
paylaştık.
Sayın Mogherini’ye öncelikle son olarak yaptığı Mescid-i Aksa konusundaki
açıklaması için özel olarak teşekkür ettim, bu konudaki hassasiyetinden
dolayı. Aynı şekilde mülteciler konusundaki açıklamalarından dolayı.
Mevlüt Beyin de söylediği gibi aramızda sorunlar olduğu açık,
anlaşamadığımız konular olduğu açık. Ama bu diyaloğa, konuşmaya, çözüm
aramaya engel değil. Her iki arkadaşımızın da bu konuda açık yüreklilikle
ve karşılıklı olarak görüşlerimizi açık olarak ifade ettiğimiz bu platformu
oluşturdukları, bugün ev sahipliği yaptıkları için kendilerine tekrar
teşekkür ederim.
Tabi aramızdaki diyaloğun yeni bir zemini var, o da Sayın
Cumhurbaşkanımızın 25 Mayıs 2017’de NATO Zirvesi marjında Brüksel’i
ziyaretiyle birlikte Sayın Juncker, Tusk ve Tajani ile görüşmeleri sonunda
yeni bir yol haritası ortaya çıktı. En azından bir yıl içerisinde pek çok
diyaloğu gerçekleştireceğiz. Tabii enerji, ulaştırma, terörle mücadele,
ekonomi ve ticaretle ilgili bu diyaloglar sürecek.
Ama şunun altını çiziyorum: Türkiye-AB ilişkilerinin omurgası katılım
müzakereleridir. Katılım müzakereleri bir kenara bırakılarak enerji,
ticaret ya da terörle mücadele gibi birtakım ilişki geliştirmekten
bahsedilemez. Türkiye, sadece bir komşu ülke değildir, sadece bir stratejik
ortak değildir. Türkiye aynı zamanda bir aday ülkedir. Dolayısıyla katılım
müzakereleri konusunda ilerleme sağlamak için gayret etmek durumundayız.
Tabi ki bununla birlikte enerji, ticaret, ekonomi, terörle mücadele, göç
yönetimi konusundaki diyaloğumuzun bu çerçevede artmasından da memnuniyet
duyarız.
Bizim en çok tartıştığımız konu ifade hürriyeti, hukuk devleti, demokrasi,
medya özgürlüğü gibi konular, açık yüreklilikle görüşlerimizi paylaşıyoruz.
Demokrasi, hukuk devleti konularında çok faydalandığımız görüşler dile
getiriliyor. Bu diyalogların yapıcı olarak sürmesinden memnunuz, biz de
görüşlerimizi söylüyoruz. Avrupa Birliğinin sorunları konuşmak için çok
önemli mekanizmaları var. Avrupa Birliği son derece önemli bir siyasal
birlik ve dünya tarihinde birtakım sorunların konuşarak çözülmesi için çok
önemli mekanizmalar oluşturmuş. Türkiye bir aday ülke olduğu için
Türkiye’yle sorunların çözülmesi için konuşma mekanizması da fasılların
açılmasıdır. Şu anda aramızdaki konuların Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerindeki sorun alanlarının yoğunlaştığı konu 23’ncü ve 24’ncü
fasılları ilgilendirmektedir. Biz 23’ncü ve 24’ncü fasılların açılması
gerektiğini düşünüyoruz. Fasıl kapatmaktan bahsetmiyoruz, bu fasılları
açmalıyız, bunları konuşmalıyız, ilerleme sağlıyorsak fasıllar kapanır,
ilerleme sağlayamıyorsak fasıl kapanmaz. Nitekim bu çerçevede biz her
zeminde bu konuları detaylı bir şekilde konuşmaya hazır olduğumuzu
söylüyoruz. Özellikle son görüşmelerden sonra Kıbrıs meselesinin çözümünde
Türkiye’nin yapıcı tutumu görülmüştür. Dolayısıyla, bundan sonra Güney
Kıbrıs Rum Yönetiminin tek taraflı olarak 5 faslı bloke etmesinin önüne
geçilmelidir. Çünkü Türkiye bu fasıllardaki bütün hazırlıklarını
tamamlamıştır. Ama tek taraflı bir şekilde tamamen siyasi sebeplerle bu
blokaj olmamalıdır. Tabi Gümrük Birliğinin güncellenmesi meselesi
aramızdaki önemli meselelerden bir tanesidir. Bu bir kazan-kazan durumudur,
yani hem Avrupa Birliği’nin hem Türkiye’nin işine yarayacak bir durumdur.
Ve burada özellikle dünyada serbest ticarete karşı birtakım seslerin
yükseldiği bir dönemde serbest ticareti geliştirmek için bu ticaret
anlaşmalarının barışa katkısının altını çizmek için Gümrük Birliği
güncellenmesi süreci de çok çok önemli bir mesaj olacaktır. Bu tek taraflı
bir yaklaşım değil, bu herkesin işine yarayan bir şey. İki taraf da bundan
kazanacaktır, bunu sağduyulu bir şekilde sürdürmemiz lazım.
Bazı Avrupa ülkeleriyle Türkiye arasında ikili bir sorun olduğu zaman o
ülkelerin Türkiye’ye karşı Avrupa mekanizmalarını kullanmasını ya da Gümrük
Birliğini bir koz olarak kullanmasını doğru bulmuyoruz, bu doğru bir
yaklaşım değil. İkili sorunlar ayrıdır, Türkiye-AB ilişkileri ayrıdır, bunu
ayrı tutmakta fayda var. Tabi terörle mücadele konusunu çok konuşuyoruz,
terörle mücadele konusu ortak geleceğimizi ilgilendiriyor. Burada en büyük
hassasiyetimiz şudur: Geçmişte Avrupa Parlamentosu Başkanına da bizzat
gösterdim, Sayın Schulz’a. Türkiye Cumhuriyetinin askerlerini,
vatandaşlarını öldüren teröristlerin resimlerinin Avrupa Parlamentosunda
sergi olarak gösterilmesini biz doğru bulmuyoruz. Terör örgütlerinin
sembolleri ve propaganda imkânları ortadan kaldırılmalıdır. DEAŞ’a hangi
muamele yapılıyorsa Fethullahcı terör örgütüne ve PKK’ya da aynı muamele
yapılmalıdır. DEAŞ eşittir Fethullahçı terör örgütü, o da eşittir PKK’dır.
Tabi ki 18 Mart anlaşmasıyla ilgili Türkiye’ye gelecek mali yardımın
süratli bir şekilde gelmesi, o çocukların eğitim görmesi açısından son
derece önemli. Çünkü çok sayıda çocuk Türkiye’de Türkiye’nin imkânlarıyla
eğitim görüyor, ama halen eğitim göremeyenler var. Bu konuda Türkiye’nin
hazırladığı bütün projeleri tekrar geçen hafta ayrıntılı bir şekilde teslim
ettik. Bu konuda bir hızlanma beklediğimizi ifade etmek isterim. Tabi bu
çerçevede ortak başardığımız beraberce bütün dünyaya karşı gösterdiğimiz
bir duyarlılık var. 18 Mart anlaşmasıyla birlikte Akdeniz’de insan
ölümlerinin önüne geçtik. Türkiye ve Avrupa Birliğinin ortak akıl üreterek
ve ortak eylem üreterek ne kadar duyarlı bir sonuç ortaya koyabildiğini
gördük. Fakat bu insanlara karşı ırkçı, faşist birtakım anlayışların bu
meseleyi siyaset meselesi yapmasından da çok büyük bir rahatsızlık
duyuyoruz. Sayın Mogherini’nin bir ifadesi var, buna yüzde yüz katılıyoruz,
göçle mücadele diye bir kavram olmaz, göç meselesini yönetmek gerekir. Ve
bu konuda da duvarlar örmek değil, köprüler kurmak başarıdır. Bazı
ülkelerin sınırlarına tel örgü çekerek, askeri birlikler dikerek, bazı
adaları izole etmeyi teklif ederek, bazı limanları kapatmayı teklif ederek
Suriyeli ölümden kaçan insanları izole etmeye çalışması insanlık dışı bir
tutumdur. Türkiye bunu reddetmektedir, Avrupa Birliği’nin de bunu
reddetmesi son derece memnuniyet vericidir. Bu bağlamda gönüllü kabul
meselesinde ilerleme sağlanması gerekiyor. Pek çok Avrupa ülkesinde bu
mükellefiyet yerine getirilmiyor. Ölümden kaçan bu insanlara karşı
sorumluluğumuz insani bir sorumluluktur, küresel bir sorumluluktur. Gönüllü
insani kabul planının güçlü bir şekilde hayata geçmesini önemsiyoruz. Tabi
önümüzdeki önemli konulardan bir tanesi şudur: Liderler düzeyinde bir
Türkiye-AB Zirvesi planlanmalıdır ve yapılmalıdır. Bunun en kısa zamanda
yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, geçmişte Türkiye’yle müzakereler kesilsin gibisinden
bazı sesler yükseldi, bunların hepsi vizyonsuz yaklaşımlardır. Bunun
Türkiye’ye faydası olmadığı gibi Avrupa Birliği’ne de faydası yoktur. Bir
yerde sorun varsa daha çok müzakere edeceğiz, daha çok konuşacağız. Biz
Brexit kararı sonrasında Avrupa’nın güçlü bir beraberlik göstermesinden
memnuniyet duyuyoruz, çünkü bu ortak geleceğimizdir. Aynı şekilde başta
Fransa olmak üzere seçimlerden Avrupa Birliği yanlısı iktidarların
çıkmasını, popülist sağcı ve ırkçı partilerin yenilgiye uğramasını da büyük
bir memnuniyetle karşılıyoruz. Bütün bunlar ortak geleceğimiz açısından
fevkalade önemli meselelerdir. Tabi aldığımız çok önemli bir karar var, o
da şu: Bir sonraki Zirveyi Adana’da yapacağız, Adana’da gerçekleştireceğiz,
onu da burada ilan ediyorum. Sonraki de Roma’da olacak en önemli karar bu.
SORU- Financial Times, Arthur Beesley, Sayın Mogherini’ye sormak istiyorum,
sonrasında da Sayın Türk Bakanlara.
Bugün Türkiye’de hukukun üstünlüğündeki önemli aşınmanın tersine
döneceğiyle alakalı herhangi bir mesaj veya işaret aldınız mı?
Bir başka konuysa, Gümrük Birliğinin güncellenmesi, bu devam edecek mi?
Türk Bakanlara da şunu sormak istiyorum: Bugün size rahatlatıcı herhangi
bir mesaj verildi mi, yani vizenin kaldırılması konusunda, katılım
müzakerelerinde veya Gümrük Birliğinin güncellenmesi konusunda?
YÜKSEK TEMSİLCİ MOGHERINI- Diyalog önemlidir; öncelikle her iki taraf da
pozisyonunu ortaya koyar ve önceliklerini anlatma fırsatı bulur. Biz ortak
noktalarımıza odaklandık, meslektaşlarımız da kırmızı çizgilerine
odaklandılar. Biz ortak önceliklerimizi belirliyoruz ki bunların üzerinde
birlikte ileriye doğru, iyi bir şekilde çalışabilelim.
Gündemimiz oldukça karmaşık bir gündem ve işbirliğine dayalı bir şekilde
birbirimizle çalışmalıyız. Bu bağlamda hem ben hem de Sayın Hahn çok açık
bir şekilde, size de bunu dile getirdik, bizim için çok önemli olan
unsurları tekrar burada dile getirdik. Diyaloğumuzda biz somut adımlar
görmek isteriz, hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasi, medya
özgürlüğü, insan hakları savunucularının korunması, muhalefet liderlerinin
korunması gibi konuları. Beklediğimiz şey eyleme odaklanma, karşılıklı
olarak birbirimizle konuşmak değil; ama oldukça açık ve verimli bir
diyalog. Ben bunu dürüst, samimi, pozitif ve yapıcı olarak
nitelendiriyorum.
Perspektiflerle alakalı olarak da şunun altını çizmek istiyorum: Sayın Ömer
Çelik de söyledi, Türkiye bir aday ülkedir ve öyle olmaya devam etmektedir.
Birkaç sene öncesinde çok iyi hatırlıyorum, ilk siyasi diyalog toplantısı
Ankara’da yapılmıştı ve o dönemde biz şunu söylüyorduk: Bizim
ilişkilerimizi sadece adaylık statüsünde değil, aynı zamanda stratejik
ortaklığı da götürmemiz lazım diyorduk, ama şimdi tam tersini söylüyoruz,
evet Türkiye aynı zamanda bir aday ülkedir de diyoruz. Türkiye Avrupa
Birliği için bir aday ülkedir ve stratejik bir ortaktır. Pozitif ve
işbirliğine dayalı ortak çalışmalarımızı yapabileceğimiz bir alan da var,
diğer taraftan da görüş farklılıklarımız ve pozisyon farklılıklarımızın
olduğu, görüş ayrılıklarımızın olduğu alanlar da var. Bu sadece Kıbrıs
meselesi değil ki, zaten bu müzakerelerde bu ay Birleşmiş Milletlerin
nezaretinde çözülemedi bu, ben de İsviçre’ye gitmiştim, başlangıcında
müzakerenin son fazı başlamadan önce. Sürece olabildiği kadar iyi bir
şekilde eşlik de etmek istedim, ama aradaki uçurum oldukça fazlaydı,
dolayısıyla başarılı olamadı. Şunu söylemek istiyorum: Şu anda diğer
fasılların açılması konusunda bizi zorlayan şey sadece Kıbrıs meselesi
değil.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum sorunuz için.
Öncelikle şunu vurgulamak isterim: 2002 Kasım ayından bu yana iktidardayız.
O günden bu yana Parlamentomuzda çok sayıda yasa çıkardık. Bu yasaların
hiçbiri, ama biri bile geri adım değildir. Hep hukukun üstünlüğü,
demokrasi, temel hak ve özgürlükleri güçlendirici yasalar çıkarmışızdır.
Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğiyle diyalog halinde bu yasaları
çıkarmışızdır, bir geri adım göremezsiniz bu yasalarda. O yüzden,
Türkiye’nin de bir sosyal hukuk devleti olduğunun altını çizmek isterim.
Terör örgütleriyle mücadele ediyoruz, bir darbe girişimine maruz kaldık.
Avrupa Birliği’nden de yeterince destek görmedik, bir yıl sonra yeterince
destek görmeye başladık, o da açıklamalarla. Bunlarla mücadele ediyoruz.
Bunlarla mücadele ederken attığımız adımları, alınan tedbirleri hep hukuk
içinde yapmaya çalıştık, varsa bir hata bunu da düzeltiyoruz. Olağanüstü
hal de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun bir şekilde, tıpkı
Fransa’nın yaptığı gibi gerçekleştirildi. Türkiye’de herkes demokratik
seçimlerle iş başına gelir. Ama demokratik bir şekilde seçildim, nasıl olsa
Meclis’teyim deyip terör örgütüne silah götürmek olmaz. O zaman bugün
olduğu üzere hukuk gereğini yapar ve biz bu konularda hassasız.
Vize serbestisi konusunu esasen Sayın Timmermans ve Sayın Avramopulos’la
beraber götürüyoruz, bugün de gündeme getirdik. Avrupa Birliği’yle beş
kriter üzerinde çalışıyoruz. Hazırladığımız belgeyi Avrupa Birliğine
ulaştıracağız. Gümrük Birliği’nin güncellenmesiyle ilgili üç tur görüşmeler
yapıldı. Ekonomi Bakanlığımız, Avrupa Birliği Bakanlığımız, Dışişleri
Bakanlığı olarak birlikte Avrupa Birliği içindeki muhataplarımızla bu
süreci yürütüyoruz. Avrupa Birliği de bu konuda kararlar almıştır,
kazan-kazan anlayışıyla almıştır. Avrupa Birliği’nin bu konuda da talebi
olmuştur, bunları hayata geçirmek için yine muhataplarımızla devam
ettireceğiz. Kıbrıs gibi konular önümüzde engel olmamalı. Kıbrıs konusunda
ne kadar yapıcı olduğumuzu, çözüm için Crans-Montana’ya gittiğimizi bizzat
Sayın Mogherini görmüştür, Sayın Timmermans görmüştür, Avrupa Birliği
yetkilileri, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve temsilcileri görmüştür.
Çözümü kimin isteyip, kimin istemediğini de net bir şekilde herkes
görmüştür. Dolayısıyla, Kıbrıs sorunu da artık Türkiye ve Avrupa Birliği
ilişkilerinin önünde adeta bir duvar gibi, bir engel gibi durmamalıdır diye
düşünüyorum.
AB BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ ÖMER ÇELİK- Üç konuyu sordunuz, Mevlüt Bey
ikisini söyledi, bir de fasıllarla ilgili konuyu sordunuz.
Tabi şimdi şu ifade ediliyor pek çok ülke tarafından: “Fasılların
açılmasına, fasıllarla ilgili konunun ilerlemesine sıcak bakmıyoruz” diye.
Bizim yaptığımız işin adı siyaset, biz burada realist bir yaklaşım
sergiliyoruz tabi ki. Ama şunu unutmamak gerekir, bu önemlidir:
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkisinin özü katılım müzakereleridir, biz aday
ülkeyiz. Türkiye’yle Avrupa Birliği arasındaki bütün anlaşmaların esası
budur, en son 18 Mart mutabakatı da bu konuya vurgu yapmıştır. Dolayısıyla,
birilerinin fasılların açılmasına karşı çıkması, Güney Kıbrıs Rum
Yönetiminin fasılları bu şekilde bloke etmesi başka bir şeydir. Ama
Türkiye’nin ilerlemesi konusunu herhangi bir şekilde gündemden düşürmek söz
konusu değildir.
Bir de şunun altını çiziyorum: Bir meseleyi konuşmak için Avrupa
Birliği’yle aramızdaki mekanizma, fasıllardır. Eğer hukuk devleti,
demokrasi konusunda aramızda sorun var, ilerleyelim deniyorsa fasıl
açacağız ve konuşacağız. Fasıl kapatmaktan bahsetmiyoruz. Bunun yerine
zaman zaman dillendirildiği gibi bazı ülkeler fasıl açmak için bile ön şart
gerekir diyorlarsa bu Avrupa Birliği’nin en temel konuşma, sorun çözme ve
müzakere etme mekanizmasının ortadan kaldırılması demektir.
KOMİSER JOHANNES HAHN- Evet, sizin de görebildiğiniz gibi biz bir diyalog
içerisindeyiz ve ben bunun için de bir şey eklemek istiyorum. 18 Mart 2016
tarihinde değildi, ama yine 2016 yılında olan bir başka olay vardı, bu da
darbe girişimi. Biz bunu kınadık ve bu esnada da birlikte çalışmaya devam
ettik. Şimdi bu başarısız darbe girişimi tabi ki üye ülkeler arasında da
kaygıya neden oldu. Mevcut durumda yeni fasılların açılması mümkün değil
diye düşündü bazı üye ülkeler, ama müzakereleri askıya almak veya tamamen
durdurmak gibi bir şey yapılmadı.
Bu yıl referandum yapıldı. Bu referandumun ışığında şunu da kabul etmemiz
gerekiyor ki uluslararası camia belli kaygılar taşımakta. Bazı anayasa
değişikliklerinin doğrultusu ve yapısıyla alakalı bazı endişeler bunlar.
Dışişleri Bakanlarının Gayriresmi Toplantısında Malta’da bunu da tekrar
dile getirdik. Şimdi geldiğimiz nokta bu, ama bu tip tartışmaları, bu tip
görüşmeleri devam ettirmeliyiz ki bu konuları çözebilelim ve ortak
çıkarımıza olacak konuları bir karara bağlayabilelim. Biz ileriye doğru
gitmek istiyoruz, ama tabi ki üye ülkelerimizin kararlarını da saygıyla
karşılamak durumundayız.
AB BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ ÖMER ÇELİK- Referandumla ilgili aldığımız karar
dünyada hiçbir makam tarafından, hiçbir parlamento tarafından iptal
edilemez, Türk halkının kararıdır. Bu Avrupa Parlamentosu kararında da
vardı, referandum tamamen uygulanırsa müzakereleri keselim gibi. Avrupa
Parlamentosunun ya da başka bir makamın Türk halkının demokratik bir oylama
sonucunda, referandum sonucunda verdiği kararı değiştirme ya da bu şekilde
bu kararla ilgili biz kaygı duyuyoruz, bunu Avrupa Birliği ilişkilerine
taşıyalım demek gibi bir yaklaşımları ilkesel olmaz. Siyasi olarak bunu
söyleyebilirler, ama referandumda Türk halkının iradesi tecelli etmiştir ve
bu artık Türkiye’de bir kural haline gelmiştir.
SORU- Sayın Mogherini’ye sormak istiyorum. Türkiye’deki darbe girişiminin
birinci yılı daha yeni idrak edildi Türkiye’de ve Türkiye’deki tüm siyasi
partiler şunu söylüyor: Bu darbe girişiminin arkasında FETÖ var ve Türk
kamuoyu da aynısını söylüyor. Avrupa Birliği olarak siz bu gruba karşı olan
görüşünüzü ve onun Avrupa’daki faaliyetlerinizi yeniden gözden geçirecek
misiniz?
AB DIŞ İLİŞKİLER YÜKSEK TEMSİLCİSİ FEDERİCA MOGHERİNİ- Şu an için değil. Bu
değerlendirme esasında bir veya birkaç aday ülke içerisinde gerçekleşiyor,
ama hepsinde değil.
SORU- Türk bakanlara sormak istiyoruz. Sayın Yüksek Temsilci bugün
görüştüğünüzü söyledi, ama aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan
Almanya’yı açık bir şekilde suçlayarak casusluk faaliyeti yaptığından
bahsetti ülkeyi bölmek için.
Bir başka sorum daha olacak, geniş bağlamda baktığınız zaman Alman-Türk
ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Türkiye ile Avrupa Birliği arasında
diyaloğun olması, biraz önce burada da gördüğünüz gibi, her konuda hemfikir
olmamız anlamına gelmez, farklı düşünceler içinde olabiliriz. Ama ortak
hedefler var, buna doğru ilerlememiz gerekiyor. Kaldı ki Avrupa Birliği
üyesi ülkelerle farklı sorunlar da yaşayabiliriz. Gördüğüm kadarıyla Avrupa
Birliği üyesi ülkeler de bazen kendi arasında sorunlar yaşayabiliyor. Bir
ülkeyle sorun yaşadın diye veya bir ülkeyi eleştirmek Avrupa’yı ya da
Avrupa Birliği’ni ya da Avrupa’nın değerlerini eleştirmek anlamına gelmez.
Hangi ülke yanlış yapıyorsa, pekâlâ o ülkenin yanlışını söyleyebiliriz.
Referandum zamanında Dışişleri Bakanı olarak benim uçuş iznim iptal edildi.
Hamburg’daki otel rezervasyonum Alman istihbaratı ve polisi tarafından
otele baskı yapıldı, iptal edildi, şimdi bunu hangi Avrupa değerleriyle
bağdaştırıyorsunuz? Avrupa da maalesef dayanışma uğruna eleştirmeyi bırak
destek veriyor, nerede kaldı standartlar? Zaten esas sorun burada. Biz
çifte standart diyoruz da, neden bunu söylüyoruz? Son zamanlarda iki
gazeteciyi biz sınırdışı ettik, iki farklı ülkeden, ikisi de casusluk
yapmaktan yakalandı. Türkiye’de askeri üslerin fotoğraflarını çekip Irak’a
geçip Irak’takilerle paylaştı. Şimdi o ülkeler bizden rica etti, iade
ettik. Daha herhangi bir hüküm de yoktu. Şimdi son zamanlarda moda bu,
gazetecileri ajan olarak kullan, yakalandığı zaman nasıl olsa kıyamet
kopacak, herkes hassasiyet gösterecek, baskı oluşacak Türkiye üzerinde.
Doğru, şimdi biri aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, çifte
vatandaş ajanlık yapmaktan yakalandı Türkiye’de, ne yapacağız? Şimdi
Uluslararası Af Örgütü dünyaca tanınan bir örgüttür ve bugüne kadar da
Türkiye’de özgürce faaliyetlerini yürüttü ve herkesle de görüşür. Bu tür
örgütlerin görevidir, bizlerin bile normalde görüşmediği kurumlarla da
görüşür, savaş zamanında da böyle yapar, ama objektif ve dengeli olmalı.
Görüşme başka bir şey, o örgütün mensubu olmak başka bir şey. Şimdi bu
örgütün başındaki Taner Kılıç, bizdeki darbe girişiminde bulunan FETÖ’nün,
FETÖ üyelerinin kullandığı ByLock programını kullanmış telefonda. Buradan
da FETÖ’nün yurtdışındaki üyeleriyle, üst düzey yöneticileriyle görüşme
yapmış. Şimdi bu şahsın işlediği suç, Uluslararası Af Örgütü’nü bağlamaz
ki. Bu kişinin tutuklanması, Türkiye’nin Uluslararası Af Örgütü’ne karşı
olduğu anlamına gelmez, bu şahısla ilgili bir durumdur.
Diğer bir konu da, tercümanın ihbarı üzerine yapılan bir soruşturmadır.
Bizim ancak siyasetçi olarak söyleyeceğimiz, yapacağımız iş bu sürecin,
soruşturma sürecinin hızlandırılmasını istemek. Şimdi bir FETÖ üyesi tıpkı
bizim kurumlara, benim Bakanlığıma olduğu üzere gelmiş, Uluslararası Af
Örgütü-Türkiye’yi de ele geçirmiş; burada tedbir almayacağız da ne
yapacağız? Dışarıdan bakıyorsunuz Uluslararası Af Örgütü, Türkiye bunları
kapadı, yok öyle bir şey yok. Bugüne kadar niye özgürce çalıştı, bizim
bunlarla bir problemimiz yok. Diğer NGO’larla da bizim bir problemimiz yok.
Ama işte FETÖ gibi örgütleri biz terör örgütü olarak görüyoruz, İslam
İşbirliği Teşkilatı terör örgütü ilan etti, Körfez İşbirliği Konseyi terör
örgütü ilan etti, biz terör örgütü olarak ilan ettik ve tedbir alıyoruz.
Ama Avrupa Birliği bunu Türkiye’de darbe yapmasına rağmen bir terör örgütü
olarak görmediği için onlara yönelik attığımız her adımı hukukun ihlali
olarak görüyor, burada sorun, nasıl gördüğüne bağlı. Darbenin hemen
arkasında da aynı anlayış vardı, şimdi de aynı anlayış var. “Ben anlaşma
imzaladım, şimdi başka şeyler değişti uygulamayacağım”… o zaman atma
imzanı. Ben Kıbrıs konusunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki
ambargoları kaldırma kararı aldım 2004’ten sonra, çünkü Annan Planı’nı
kabul etti, ama bu bir karar, ben uygulamayacağım, o geçti,
uygulamayacağım… O zaman ben sana nasıl güveneceğim? O zaman niye atıyorsun
imzayı? Biz bir şeyin altına imza atıyorsak Türkiye Cumhuriyeti olarak,
aynı Göç Anlaşmasında olduğu gibi, onun yükümlülüklerini yerine getiririz,
bizim farkımız bu. Burada sorunlar var, ama bu sorunların sebebi ne, bunu
samimi bir şekilde konuşmamız lazım.
AB BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ ÖMER ÇELİK- Bu söylediğiniz konuyla ilgili,
Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarıyla ilgili, tabi bu makalenin hep son
tarafından okunuyor bu iş. Sayın Cumhurbaşkanımız bir açıklama yaptığı
zaman bunu niye yaptığını ciddi bir şekilde görmeliyiz. Şimdiye kadar
yaptığı hiçbir açıklama tek başına yapılmadı, karşı taraftan gelen ve
yanlış olan bir açıklamaya karşı bir cevap niteliğindedir. Bu değişik
yerlerde önüme geliyor; Sayın Cumhurbaşkanı niye böyle konuşuyor, Sayın
Cumhurbaşkanımız niye böyle açıklama yapıyor? O açıklamaya cevap teşkil
eden olaya bakmak lazım, sözlere bakmak lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
Türkiye’nin Cumhurbaşkanıyla konuşurken gereken saygı gösterilmez, gereken
özen gösterilmez ya da Türkiye’ye verilen sözler tutulmazsa, tabi ki
devletin başı olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’ni ve halkını korumak, Türkiye’nin çıkarlarını korumak ödevi
vardır. Şöyle düşünün, lütfen buradaki arkadaşlar bunu düşünsün: Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı’nın Almanya’daki Türk vatandaşlarının
bir toplantısına video konferansla katılması engelleniyor. Bakın,
vatandaşlarımızın toplantısına video konferansla katılması engelleniyor.
Ama aynı zaman dilimi içerisinde Kandil’deki terör örgütünün başı video
konferansla katılıyor Almanya’daki bir toplantıya ve oradakilere hitap
ediyor. Bunun hukukla ne ilgisi var, bunun demokrasiyle ne ilgisi var?
Almanya’yla ilişkiler konusu sözkonusu olduğunda, Türkiye-Almanya
ilişkilerinin çok derin bir tarihi vardır. Dolayısıyla her zaman için
aradaki sorunlarla ilgili çözüm yolları bulabiliriz. Ama bizim önümüze
getirilen konular, mesela şöyle bir kavram yok: Türkiye’de Alman
vatandaşları tutuklanıyor diye bir kavram yok. Almanlar Türkiye’ye en çok
gelen turistler ve Türkiye’deki hayatın ne kadar konforlu, çoğulcu ve özgür
olduğunu en iyi Alman vatandaşları biliyor. Ama bakın, bu işe bir sınır
çekmemiz lazım. Gazeteci denilen bir kişinin, elinde gazeteci kimliği olan
bir kişinin Türkiye’deki askeri üslerin fotoğraflarını çektiği ve bu
fotoğrafların kendisinin fotoğraf makinesinde bulunduğu tespit edilirse,
diğer gazeteci arkadaşlar bunun yaptığı ajanlık faaliyetine gazetecilik
diye sahip çıkamazlar. Bir insan hakları örgütünün yöneticisiyim diye
Fethullahçı terör örgütünün ByLock programını kullanacaksın, Avrupa’daki
üst düzey terör örgütü yöneticileriyle iletişim içerisinde olacaksın.
Burada faaliyeti yasaklanan Uluslararası Af Örgütü değildir, Uluslararası
Af Örgütüyle makul işbirliği yine sürmektedir. Dolayısıyla bu kavramları
yerli yerine koymak lazım. Şimdiye kadar da görülmüştür, bir adım
atıldığında Türkiye her zaman 10 adım atmıştır, Türkiye işbirliğine
açıktır.
Bir de, aramızda imzalanan anlaşmalar, ister Avrupa Birliği’yle olsun,
ister diğer ülkelerle olsun, hava durumuna, iklim değişikliğine göre
değişmez. Bunlar ilkesel temelde uygulanması gereken konulardır ve Türkiye
bütün taahhütlerine bağlı olduğunu söylemeye devam etmektedir.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Almanya’yla ilişkilerimizi
normalleştirmek için dostum Sigmar Gabriel’le biz yakın diyalog içindeyiz,
temas halindeyiz. Esasen bizim Almanya’ya karşı hiçbir husumetimiz olmaz,
3.5 milyon vatandaşımız orada yaşıyor. Bugüne kadar da Almanya’ya yönelik
negatif hiçbir politikamız olmadı. Bazı sorunlar var, ama bunu aşmak için
Sigmar’la çalışıyoruz. Umarım önümüzdeki süreçte ilişkilerimiz normalleşir,
eskisinden daha iyi noktaya gider. Bizim en büyük arzumuz da budur.
YÜKSEK TEMSİLCİ FEDERICA MOGHERINI- Bir sonraki sefer bu diyaloğu doğrudan
basınla yapmak lazım zannedersem, çünkü diyalog o zaman diyalog olacak.
Oldukça dinamik bir diyalog geçiyor ve gerçek zamanlı bir diyalog
gerçekleşiyor.
Gördüğünüz gibi bu tartışma konularının hepsi gerçek ve hepsi dile
getiriliyor. Ben sadece üç noktayı dile getirmek istiyorum. Mevlüt, sen de
söyledin, Avrupa Birliği üyesi ülkeler dayanışma gösteriyorlar ve Avrupa
Birliği ailesi olarak zor zamanlarda ortak karar alıyoruz, bu çok daha
önemli. Bu neden önemli? Çünkü her bir üye ülke Türkiye’yle iyi ilişkiler
geliştirir, Türkiye de onlarla; bu güzel bir şey. Türkiye ile Avrupa
Birliği arasında pozitif ve yapıcı işbirliğinin temelini oluşturur.
İkinci söyleyeceğim nokta şu: Mevlüt, sen de söyledin, ben de takdir
ediyorum bunu, Uluslararası Af Örgütü ciddi ve saygı gören bir uluslararası
kuruluştur. Dünyanın neresinde olursa olsun Avrupa Birliği olarak biz
onlarla çalışıyoruz ve dünyanın her yerinde insan hakları savunucularıyla
birlikte çalışıyoruz ve Avrupa Birliği onların günlük yaptığı zorlu
çalışmaları hep desteklemektedir. Son olarak ise, havaya göre tabi ki iş
değişecek olursa, bu güzel olmaz. Teşekkür ediyoruz.