Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Fransa Dışişleri ve Uluslararası Kalkınma Bakanı Jean-Marc Ayrault ile Ortak Basın Toplantısı, 24 Ekim 2016, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok değerli basın mensupları; bugün Fransa Dışişleri ve Uluslararası Kalkınma Bakanı Jean-Marc Ayrault’u Ankara’da ağırlamaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz.

Değerli Bakan dün Gaziantep’e gitmişti ve Gaziantep’te mülteci kampını da ziyaret etti. Bu sabah Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giderek hem 15 Temmuz darbe girişiminde Meclis’imizin nasıl bombalandığını gördü, hem de Sayın Meclis Başkanımızla da bir görüşme gerçekleştirdi.

Bu vesileyle çok değerli dostum Jean-Marc’a, Fransa’ya, Fransa Yönetimine 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bize verdikleri destek ve gösterdikleri dayanışma için çok teşekkür ediyorum. Darbenin ertesi günü 16 Temmuz’da, Jean-Marc beni arayarak darbeyi kınadıklarını, Türkiye’nin demokrasisine ve demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş tüm kurumlara olan desteklerini hem şahsı adına, hem de Fransa Hükümeti ve Fransız halkı adına bir kere daha vurguladı.

Fransa ile Türkiye ilişkilerini daha ileriye götürmek için Dışişleri Bakanlarının yürüttüğü bir stratejik çerçeve mekanizması oluşturduk ve bu mekanizmanın ilk toplantısını Dışişleri Bakanı olduktan 2 ay sonra 2014 yılında Paris’te gerçekleştirdik. Bugün ikinci toplantıyı Ankara’da gerçekleştirmekten mutluluk duyuyoruz. 2014-2016 yıllarını kapsayan bir eylem planımız olduğu kabul edilmişti. Bunun içinde ticaretten ekonomik işbirliğine, ulaştırma, tarım, kültür, turizm ve eğitim gibi birçok önemli konu bulunuyor.
Bugünkü toplantımızda önümüzdeki üç yıllık eylem planının çalışmalarını, hazırlıklarını da yapacağız.

Fransa bizim özellikle ekonomik ilişkilerimizin çok iyi olduğu bir ülkedir ve dış ticaretimizde her zaman ilk 10 ülke içinde, hatta ilk 7 ülke içinde yer almıştır. Ama 20 milyar Dolar hedefimize ulaşmak için biraz daha fazla gayret sarf etmemiz gerek. Fransa ile birçok alanda yakın işbirliğimiz var, bunlardan bir tanesi de Sinop’ta kurulacak nükleer enerji santrali projesidir.

Türkiye’ye güvenip yatırım yapan çok sayıda önemli büyük Fransız firması var. Ortak teknoloji komisyonu, iş forumu gibi mekanizmaları daha aktif bir şekilde hayata geçirerek işadamlarımızın daha da yakın ilişki içinde olmasını, yatırımların artmasını arzu ediyoruz.

Türkiye ve Fransa terör saldırılarından en çok etkilenen iki ülkedir, dolayısıyla terörle mücadele konusunda da işbirliği ve dayanışmamız mevcuttur. Bugün terörle mücadelemiz ve özellikle de FETÖ terör örgütüne yönelik aldığımız tedbirler konusunda değerli dostum Jean-Marc’a bilgi verdik. En son İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Dışişleri Bakanları Toplantısında ve daha önce Körfez İşbirliği Konseyi toplantısında FETÖ’nün terör listesine eklendiğini ve bu kararı oybirliğiyle aldığımızı da kendisine ilettim.

Bölgemizdeki gelişmeler konusunda Fransa’yla yakın işbirliği içindeyiz. Sadece yakın işbirliği içinde değil, aynı zamanda görüş birliği içindeyiz. Özellikle Suriye konusu, Halep’te ateşkes, siyasi çözüm, Esad konusunda ve Irak konusunda gerçekten bölgeyi en iyi bilen, bölgenin gerçeklerini en iyi şekilde tespit eden ve gündeme getiren iki ülke olarak görüşlerimiz tamamen örtüşüyor.
Özellikle Suriye ve DEAŞ’la mücadele konusunda Fransa’nın inisiyatiflerini ve özellikle de katkılarını takdirle karşıladığımızı bugün burada bir kere daha vurgulamak isterim.

Rejim ve destekçileri Halep’i ele geçirmek için acımasızca, sivilleri öldürme pahasına Halep’i bombalamaya devam ederken, biz ateşkes, insani yardım ve siyasi çözüm diyoruz. Bu konuları biraz sonra da detaylı bir şekilde heyetlerimizle beraber görüşmeye devam edeceğiz.

Bugün çok değerli Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault Sayın Başbakanımız ve Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından da kabul edilecek.

Ben kendisine ülkemize yaptıkları gerçekleştirdikleri bu ziyaret için çok ediyorum. Hoşgeldin diyerek sözü kendisine bırakıyorum.

(Fransa Dışişleri ve Uluslararası Kalkınma Bakanı Jean-Marc Ayrault’nun konuşması Fransızca-Türkçe ardıl tercümenin deşifresidir.)

FRANSA DIŞİŞLERİ BAKANI JEAN-MARC AYRAULT- Çok teşekkür ediyorum sevgili dostum Dışişleri Bakanı Mevlüt. Burada olmaktan ne kadar mutlu olduğumu ifade ederek başlamak istiyorum, Ankara’da bulunmak benim için çok büyük bir memnuniyet sebebi. Buraya geliş sebeplerimden birisi de bir kere daha 15 Temmuz darbe girişimini kınadığımızı ve Türk halkıyla dayanışma içinde olduğumuzu ifade etmektir.

Hiç unutmuyorum, Türkiye’de darbe girişimimin hemen ertesinde bizlere Türkiye’den sürekli bir bilgi akışı geliyordu ve endişe içinde olan bitenleri izliyorduk. Bu darbe girişimi öyle bir güne denk gelmişti ki, bildiğiniz üzere hemen bir gün önce Fransa’da Nice’te de 14 Temmuz milli günümüzü kutlarken çok büyük bir terör saldırısı gerçekleşmişti.

Burada Türk halkını selamlamak da isterim, Türk halkının göstermiş olduğu cesaret ve kararlılığı selamlıyorum. Demokratik kurumlarını nasıl savunduğunu görmek bizim için çok büyük bir önem ifade etti. Aynı şekilde bütün farklı siyasi grupların da birlik içinde olduğunu görmek çok önemliydi, bunu da selamlıyorum.

Bu sebeple de bu sabah en ağır darbeyi almış kurumlardan biri olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir ziyarette bulundum ve orada mağdurlara saygımı göstermek istedim.

Ülkelerimiz terörle karşı karşıya kalmaktadır, aynı tehditlere karşılık vermek zorundayız ve bu durumlarda her şekilde dayanışma içinde olduğumuzu gösteriyoruz. Paris’te bulunan Eyfel Kulesi’nin, Atatürk Havalimanı’na gerçekleştirilen terör saldırısından sonra Türk bayrağının renklerine bürünmesi, aynı şekilde Nice’te gerçekleştirilen terör saldırısından sonra Boğaz Köprüsü’nün de Fransa renklerine bürünmesi iki ülke arasındaki dayanışmanın bir göstergesidir.

Bu travmadan sonra insanların, kurumların da normal bir işleyişe bürünebilmesi, sakin bir şekilde görevlerine devam etmesi çok önemlidir, çünkü demokrasiler hiçbir zaman sarsılmadan yollarına devam etmek zorundadır.

Sevgili dostum Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’yla bunları görüştük. Faillerin yargıya taşınması isteğini de gayet iyi bir şekilde anlıyor, bunun çok normal bir şey olduğunu düşünüyoruz. Karşı karşıya kalınan tehditleri de gerçekten de küçümsemediğimizi söylemek istiyorum. Ancak şunu da ifade etmem gerekiyor ki, ülkeler olarak temel haklar ve özgürlükler tam olsun, özel özgürlükler olsun bunların etrafında daha da kuvvetlenmemiz gerekiyor, hukuk devletini hiçbir zaman gözardı etmememiz gerekiyor. Çünkü bizler ülke olarak Avrupa Konseyi’nin temel prensiplerinin etrafında buluşan aynı topluluklara üye iki ülkeyiz.

Böyle bir zor dönemde ve böyle farklı ve zor olaylarla karşı karşıya kalınan bir dönemde bizim ortaklığımız tabii ki de çok daha büyük bir önem kazanıyor. İki ülke arasında çok eski ve köklü ilişkiler mevcuttur ve bu ilişkileri daha da ilerletmek amacıyla benimsemiş olduğumuz stratejik işbirliği çerçevesi için burada ikinci toplantı için biraraya geldik. Bu çerçeve, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın Ocak 2014’te Türkiye ziyareti esnasında kararlaştırdığı bir mekanizmadır. İşbirliğimiz için öncelikli alanlar tespit ettik; mesela, ekonomik alan, ulaştırma, enerji, güvenlik, savunma sanayii, kültür, eğitim ve farklı alanlar bu öncelikli alanlarımızın içinde yer almaktadır. Evet, iki ülke arasında sürekli ilerleyen ve çok yakın ilişkilerimiz mevcuttur ve şimdi önümüzde üç sene için, yani 2017-2019 dönemi için yeni bir eylem planını görüşeceğiz ve kabul edeceğiz. Tabii ki de terörle mücadele bu eylem planının öncelikli başlıkları arasında olacak.

Evet, DEAŞ’la mücadele konusundaki işbirliğimizi de selamlamak isterim, çünkü 2014 Eylül ayından itibaren Suriye’ye geçmeye çalışan ya da DEAŞ’ın yanında mücadele etmek isteyen 150 vatandaşı Türk yetkilileri tutukladı ve Fransa’ya iade etti. Türkiye başka bir tehdit altında da bulunmaktadır, bu da PKK’nın terör tehdididir ve PKK çok sayıda güvenlik güçlerine karşı terör saldırıları gerçekleştirmektedir. Fransa olarak her seferinde Türkiye’nin yanında olduğumuzu ve bu terör saldırılarını kınadığımızı en kuvvetli şekilde ifade ediyoruz. Bizler, Fransa için - bu çok açık ve nettir- PKK bir terör grubudur, bu şekilde ele alınıyordur ve alınacaktır.

Türkiye bir ortaktır, bölgesel ve uluslararası platformlarda da müttefikimizdir. Suriye için de aynı bakış açısına sahibiz. Rusya’nın ve Beşar Esad’ın Halep üzerindeki yoğun bombalama eylemlerinin sonlanması gerekiyor. Evet, ancak bu şekilde, bu bombardımanların durdurulmasıyla Halep halkına gerçekten ihtiyaç duyduğu insanı yardım ulaşabilir ve bu şekilde de müzakereler tekrar başlayabilir, Suriye için sürdürülebilir ve kalıcı bir barış oluşabilir. Tıpkı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararı çerçevesinde olması gerektiği gibi. Türkiye doğrudan bu savaştan etkilenmektedir, çünkü bu savaş hemen yanıbaşında süregeliyor. Türkiye Suriyeli mültecilere karşı olağanüstü bir dayanışma göstermektedir. Türkiye’nin bu çerçevede sarf ettiği ve kabul koşullarının iyileştirilmesi doğrultusunda yapmış olduğu tüm çabaların son derece bilincindeyiz. İşte zaten bu çerçevede dün Gaziantep’te bir mülteci kampını ziyaret ettik. Türkiye, topraklarında, 2 milyon 500 bin Suriyeli ve 500 bin de diğer ülkelerden mülteciyi kabul etmektedir. Bu rakamlarla zaten Türkiye dünyadaki en büyük mülteci kabul eden ülke konumundadır. Bu bağlamda da mülteci kriziyle baş edebilmek için Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler de zorunlu olan bir ilişkidir. Bu konuda Mart 2015’te alınan kararlar öncelikli olarak uygulamaya konmaya başlamıştır. Bu mültecilerin sağlık ve eğitim koşullarını iyileştirmek için 3 milyar destek sözkonusu olmuştu. Şimdiye kadar bu meblağın 2.4 milyarı zaten devreye girmiştir ve 1.2 milyarlık meblağın da en kısa zamanda devreye girmesi için gereken adımlar atılmıştır. Evet, bu tarihi zorluklara beraber yüzleşmemiz, bunların üstesinden gelmemiz gerekiyor. Bu bağlamda söylemiş olduğum gibi Avrupa Birliği ve Türkiye işbirliği hayati bir önem taşımaktadır. Biz bunun zaten ne kadar önemli olduğunu biliyoruz, ancak sürecin de şimdiye kadar alınmış olan taahhütler çerçevesinde ilerlemesi gerektiğine inanıyoruz. İşte bu çerçevede ve bu anlayışla Türkiye ve Fransa ilişkilerini daha da ilerletme arzusundayız. Daha önce karşı karşıya kalmadığımız boyutlarda krizlerle karşı karşıyayız, ama bunlarla mücadele ederken bir yandan da geleceğimizin inşası için beraber hareket etmemiz gerekiyor.
 
SORU- Sayın Bakan, Gaziantep ziyaretinizde Türkiye’nin mülteciler için yapmış olduğu olağanüstü çabaları burada alkışladınız ve selamladınız. Ben size şu soruyu sormak isterim: Fransa’nın kuzeyinde bulunan Calais mülteci kampının ortadan kaldırılması söz konusu ve bu gerçekten de Fransa’da çok büyük bir polemik konusu olmaya başladı. Sizce burada Fransa iyi bir çözüm yolu buldu mu, farklı olarak neler yapabilir ya da ne yapması gerekir?

FRANSA DIŞİŞLERİ BAKANI JEAN-MARC AYRAULT- Fransa vermiş olduğu taahhütleri her şekilde yerine getirecektir. Yani Yunanistan’dan ya da Türkiye’den gelen mültecilerin kendi ülkelerine geri gönderilmesi konusunda verilen taahhütler yerine getirilecektir. Bazıları tabii ki bunun az olduğunu, yetersiz olduğunu, hatta fazla olduğunu da söyleyeceklerdir. Ancak konuyu bu şekilde ele almak zorundayız. Calais’deki mülteci kampı gerçekten de insani koşulların var olmadığı bir kamp haline geldi. İnsanlar orayı Birleşik Krallık’a geçmek için bir umut kapısı olarak kullanıyorlar. Fransa bu konuda çok cesur ve gerekli kararlar aldı. Nasıl yapılması gerektiği konusunda da ilerlememiz gerekecek.

Evet, bu plan bir şekilde kabul edilecek. Calais mülteci kampından çıkarılacak olan mülteciler, Fransa’nın farklı bölgelerine yeniden yerleştirilecekler. Burada her koşulu, her kişiyi tek tek ele alacağımızı söylemem gerekiyor. Tabii ki burada reşit olanlar, reşit olmayanlar olacak. Bütün vakaları tek tek ele alacağız. Onları kendilerine en uygun şekilde, Fransa’ya en layık şekilde kabul merkezlerine ulaştıracağız. Bu, bizlerin yapması gereken bir görevdir. Fransa’nın 67 milyonluk bir ülke olarak, yardıma muhtaç, bu kabullere ve karşılamalara muhtaç olan insanlara kollarını bu şekilde açması gerekir. Bütün durumu tek tek göz önünde bulundurarak, kendimize layık ve onurumuzun gerektirdiği şekilde, bu mültecileri farklı bölgelere ulaştıracağız ve onları orada kabul merkezlerine yerleştireceğiz.

Tabii ki polemikler her zaman olacaktır. Ancak bu polemiklerin, mültecilerle ve yardıma muhtaç insanlarla her zaman dayanışma içinde olmamız gerektiği gerçeğini hiçbir zaman göz ardı etmememiz gereken bir nokta olduğunu değiştiremeyeceğini söylemem gerekiyor. Burada sadece mülteci değil, sığınma talepleri de söz konusu olacaktır. Bunları da tek tek ele almamız gerekiyor. Ancak tekrarlamak gerekiyorsa, Fransa’nın ve Fransa halkının kendine layık bir şekilde hareket edeceğinden emin olduğumu söylemek isterim. Bu kabul merkezlerinin de en yetkin ve en iyi şekilde, en ideal koşullarda gündeme geleceğine, hazırlanacağını ve bu mültecileri kabul edeceğini ifade etmek isterim.

SORU- Efendim, müsaadenizle size ve Fransız Bakana sorum olacak.

Dün Sayın Başbakanın açıkladığı ya da sinyalini verdiği Irak’taki güvenli bölgeye ilişkin son detayları bizimle paylaşabilir misiniz?

Bir de, Irak Yönetimi’nden Türkiye’nin operasyona katılmadığına yönelik iddialar var, bunu size sormak isterim.

Fransız Bakana da; Temmuz ayında Fransa sözde soykırım iddialarının inkârını içeren bir yasa çıkarmıştı. Bu yasa demokrasinin ve ifade özgürlüğünün beşiği olduğunu ifade eden Fransa için bir çelişki değil mi?

İkinci olarak da; Fransa dördüncü kez OHAL kararını uzattı. Ancak Türkiye şu an ikinci kez uzatmış durumda. Buna karşılık Fransız Cumhurbaşkanından Türkiye’ye yönelik eleştiriler var. Sayın konuk Bakanın bunu da değerlendirmesini isterim.

Teşekkür ederim.

FRANSA DIŞİŞLERİ BAKANI JEAN-MARC AYRAULT- Şunu söylemekte fayda var diye inanıyorum: Söz ettiğiniz kanun, yani eşitlik ve vatandaşlık kanunu çok genel bir kanun olup sadece nefret söylemini suç sayacak bir kanundur. Çok genel bir yazım ve kanun metni olduğunu da ifade etmem gerekiyor. Burada bir kere daha bütün bu tartışmaların tarihçilere ait olduğunu ifade etmek istiyorum. Tarihi olaylar tarihçilerin perspektifiyle ele alınmalı. Bizler politikacılar olarak bu konuda bir söz sahibi olamayız.

OHAL ile ilgili sorunuza gelecek olursak, şunu söylemem gerekir ki: Türkiye terörle mücadele çerçevesinde tabii ki de kendini savunma hakkına sahiptir. Bu onun en doğal hakkıdır ve bu OHAL süresini uzatmak da kendi hakkıdır. Ancak şuna dikkat çekmek gerekir ki; Türkiye’deki ve Fransa’daki OHAL aslında aynı hukuki temele dayalı değildir. Fransa’da OHAL’de yasama, yürütmeye geçmemektedir ve yargının bağımsızlığı söz konusudur. Fransa’da geçerli olan OHAL’de, sadece polise ekstra bir yetki getirilebiliyor. Bu bağlamda Türkiye’nin OHAL sürecinde hukuk devletine saygı ve temel hak ve özgürlüklerinin her zaman göz önünde bulundurulması gerektiğini vurgulamamız gerekiyor. Burada söz konusu yargılamaların her zaman adil koşullarda gerçekleşmesi gerekiyor. Faillerin kendilerini savunabilecek avukatlara erişebilmesi ve bu avukatların da özgürce mesleklerini icra edebilmeleri gerekiyor.

Savunma ile ilgili yargılamada yargılananların, faillerin yargı kararını her zaman bir üst makama götürebilmeleri için yargı yolunun da açık olması gerektiğini vurgulamamız gerekir. Belki de son olarak da şunu söyleyebiliriz: Zaten bizler için bu durum OHAL ile ters düşen bir durum değildir.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum. Öncelikle bize göre Türkiye’deki OHAL ile Fransa’daki OHAL arasında bir fark yoktur. İkisinin kapsamı da hedefi de aynıdır ve ikisi de terör örgütlerini hedef almaktadır. Aynı şekilde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne getirdiğimiz deregasyonlar yani kısıtlamalar da aynı kapsamdadır. Fransa’yı hedef alan teröristler hukuk çerçevesinde hangi muameleyi görüyorsa, Türkiye’de darbe girişiminde bulunan FETÖ’ye bağlı teröristler de, darbe yapanlar da, hukuka, yargıya teslim edilmiştir. Fransa’daki ve Türkiye’deki OHAL, Fransız ve Türk vatandaşlarının özgürlüklerini ve günlük hayatını kısıtlamamıştır, etkilememiştir. Her zaman söylediğimiz gibi atılan adımlar anayasa ve hukuk çerçevesinde olmalıdır. Çünkü bizler devletiz. Devletler ve kamu kurumları teröristler gibi davranamaz. Bu sürecin şeffaf olması da önemli ve Avrupa Konseyi üyesi iki ülke olarak da Avrupa Konseyi’ne düzenli bir şekilde bilgilendirmede bulunuyoruz. Fransız Senatosunda kabul edilen, özellikle ifade özgürlüğünü kısıtladığını düşündüğümüz ve bu yönde endişede bulunduğumuz konuyla ilgili daha önce telefonda da görüşmüştük. Bugün de bu konuyu gündeme getirdik. Esasen oylamadaki sayıya baktığımız zaman, çok sayıda Fransız milletvekilinin ve senatörün de bundan endişe duyduğunu görüyoruz. Bu yasa çok az bir oy farkıyla geçti. İfade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi demokrasinin temel değerleri, Avrupa Konseyi üyesi tüm ülkeler için geçerlidir. Ayrıca İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konulardaki kararları da bağlayıcıdır ve hem Türkiye’de hem de Fransa’da iç hukukun üstündedir. Fransa Anayasa Konseyi’nin buna benzer bir yasayla ilgili kararını da çok iyi hatırlıyoruz. Umarım bu karar yine Anayasa Konseyi’nden döner.

Musul operasyonuyla ilgili sorunuza gelecek olursak, esasen şu anda devam eden Musul operasyonuna çok yönlü bir şekilde katkı sağlıyoruz. Kuzey Irak’ta eğittiğimiz Peşmerge güçleri, aktif bir şekilde Musul operasyonuna katıldılar. Aynı şekilde Başika Kampı’nda eğittiğimiz Ninova kuvvetleri dediğimiz yerel güçler de, şu anda aktif şekilde DEAŞ’a karşı operasyonun içindeler.

Diğer taraftan 4 tane F-16 jetimiz de hava operasyonlarına katılmak için koalisyonun içinde yer alıyor. Bu hava operasyonlarının, havadan müdahalenin ya da havadan desteğin nasıl yapılacağına koalisyonun içindeki ülkelerle birlikte askerlerimiz karar veriyor.

Başika Kampı’nda bulunan kuvvetlerimiz, Musul operasyonuna kadar 700’den fazla DEAŞ teröristini etkisiz hale getirmiştir. Cerablus bölgesindeki katkımız da ortada… Sanırım hiçbir ülke tek başına bu kadar DEAŞ’a bağlı teröristi etkisiz hale getirmemiştir. Musul operasyonu başladığı günden bu yana, oradaki kuvvetlerimizin fırtına öbüsü ve tank atışlarıyla, aynı şekilde havan atışlarıyla öldürdüğü terörist sayısı da 20’ye yaklaşmıştır. Fransa’yla birlikte Türkiye’nin de ortak hedefi, Suriye’den ve Irak’tan DEAŞ’ı temizlemektir. Irak bizim komşu ve kardeş ülkemizdir. Irak’ın toprak bütünlüğü, güvenliği ve istikrarı bizim kendi güvenliğimiz kadar önemlidir. Herkes Suriye’den Türkiye’ye gelen mültecileri konuşuyor. Oysaki bugüne kadar Irak’tan da 300 bin civarında mülteci Türkiye’ye gelmiştir ve Türkiye’de yaşamaktadır. Aynı şekilde Kuzey Irak’ta kurduğumuz 3 tane kampta da 40 bin civarında yerinden edilmiş insanlar (IDP) yaşıyor. Her gün onların günlük ihtiyaçlarını karşılayacak yardımlarımızı da oraya ulaştırıyoruz. Biraz önce dostum Jean-Marc, Türkiye sadece DEAŞ’la mücadele etmiyor, FETÖ’yle mücadele etmiyor, aynı şekilde PKK terör örgütüyle mücadele ediyor dedi. Maalesef Irak’tan, Irak’ın değişik bölgelerinden çok sayıda PKK teröristi ülkemize geliyor ve saldırılar gerçekleştiriyor. Şimdi de Sincar’ı ikinci bir Kandil yapmak istiyorlar. Biz uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı ve yetkilerimizi kullanarak, PKK’nın Irak’taki yapılanmasına bundan sonra daha aktif müdahale edeceğiz ve burada PKK yapılanmasına da müsaade etmeyeceğiz. Sınırımızda, bizden tarafta ve diğer tarafta aldığımız ve alacağımız tedbirlerle de bu bölgenin bizim için güvenli bölge olmasını, sınırlarımızın daha güvenli hale gelmesini de sağlayacağız.

Teşekkür ediyorum.