Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier ile Gerçekleştirdiği Ortak Basın Toplantısı, 15 Kasım 2016, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok değerli basın mensupları; öncelikle Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier’e ülkemize hoşgeldin demek istiyorum ve Frank Walter’ı Ankara’da ağırlamaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.

Biraz önce kendisiyle özellikle başbaşa, uzun uzun görüştük, ikili ilişkilerimizi, Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerini ve bazı bölgesel konuları değerlendirme fırsatı bulduk. Çalışma yemeğinde özellikle Suriye, Irak gibi her iki ülkeyi ilgilendiren konuları değerlendireceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız Frank Walter Steinmeier’ı bugün kabul edecekler.

Biz Almanya ile ilişkilerimize önem veriyoruz. Türkiye ve Almanya, Avrupa’nın en önemli iki ülkelerinden olup ikili ilişkilerimizi önem veriyoruz. Özellikle AK Parti iktidarıyla birlikte Almanya ile ilişkilerimiz her alanda gelişme gösterdi. Bugün Almanya, Türkiye’nin birinci ticaret ortağıdır, bu da tesadüf değildir. Ekonomik ilişkilere karşılıklı verdiğimiz önemin göstergesidir. Aynı şekilde siyasi ilişkilerimizi, özellikle istişare mekanizmalarını bugüne kadar çok iyi işlettik. Bundan sonraki süreçte de aynı kararlılığa sahibiz. Özellikle Avrupa için Almanya’nın oynadığı rolü her zaman takdirle karşıladık. Türkiye, Avrupa kıtasına ve Avrupa kurumlarına hiçbir zaman yük olmamıştır, tam tersine katkı sağlamıştır ve katkı sağlamaya da devam etmektedir. Dolayısıyla Avrupa’nın ortak geleceği hepimizi yakından ilgilendirir.

Almanya ile birlikte terörizme karşı ciddi mücadele veriyoruz, özellikle DEAŞ’a karşı Koalisyonun içindeyiz. İncirlik’te Almanya’nın uçakları ve personeli bulunmakta ve özellikle hava operasyonlarına ciddi katkı sağlamaktadır. Ama sadece DEAŞ’a karşı değil, bölgedeki diğer tehditlere karşı da ortak mücadelemiz var. Herşeyden önce NATO’nun önemli iki müttefikiyiz. İki ülke kendi aralarındaki ilişkilerde de aynı önemi ve aynı saygıyı göstermek durumundadır.

Bizim Avrupa ülkelerinden ve Almanya’dan beklentimiz şudur: farklılıklarımız, değişik görüşlerimiz olabilir ama Türkiye’yi eşit bir ortak olarak görmek durumundasınız. Eğer bizimle ilişkilerinizi her alanda iyiye götürmek istiyorsanız, Türkiye’yi ikinci sınıf bir ülke gibi değil eşit bir ortak olarak görmek durumundasınız, çünkü biz ortaklarımızı böyle görüyoruz. Hiçbir ülkeye tepeden ya da üst perdeden bakmıyoruz. Sorunlu zamanlarda bile ilişkilerimizi geliştirmek için çaba sarf ediyoruz.

Almanya ile özellikle Federal Parlamentonun yani Bundestag’ın sözde soykırımla ilgili aldığı karardan sonra ilişkilerimizde maalesef bir durgunluk oldu, bu bizim arzu ettiğimiz birşey değildi. Fakat Alman Hükümetinin açıklamasından sonra ilişkilerimizi tekrar rayına koymak için karşılıklı çaba sarf ettik. Merkel’in ve özellikle de Steinmeier’in bu bağlamdaki katkılarını takdirle karşılıyoruz. Keza Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanımız ve biz de Dışişleri Bakanlığı olarak ilişkilerimizi eski günlere götürmek, hatta daha da ötesine götürmek için adımlar attık ve bunun da karşılık bulduğunu görüyoruz. Meclislerimizin özellikle birbirimizin tarihiyle ilgili karar alması doğru bir davranış değil. Burada Alman Hükümetinin yaptığı açıklamada bir cümle var: “soykırım, siyasi ya da jenerik bir tabir değildir, hukuki bir tabirdir. Bir olayın soykırım olarak tanımlanabilmesi için mahkeme kararı gerekir”. Esasen Almanya’nın yaptığı açıklama tüm dünyaya da örnek olmalıdır. Zaten Ermenistan’la da ortak bir komisyon kurarak bu meseleyi çözelim dedik. Fakat Ermenistan buna hiçbir zaman yanaşmadı. Yani bu tür konuların ikili ilişkilerimizi zehirlemesini istemeyiz. Karşılıklı açıklamalar yerine diyaloğu tercih ediyoruz. Özellikle anlamlı diyaloğu ve işbirliğini tercih ediyoruz. Farklı düşüncelerimiz ve görüşlerimiz olabilir, ama ne olup ne bittiğini anlamadan yapılan hareketlerinin özellikle ilişkilerimize zarar verdiğini görüyoruz. Elbette Almanya’dan beklentilerimiz var. Herşeyden önce PKK teröristlerinin Almanya’da yaygın ve özgür bir şekilde faaliyette bulunmalarını arzu etmiyoruz. Bugüne kadar PKK’ya yönelik 4500 civarında açılmış dava bulunmakta. İadesini istediğimiz PKK’lılar var. Tabii, darbe girişiminden sonra da FETÖ bağlantılı kişilerin de Almanya’da bulunduğunu biliyoruz. Ayrıca maalesef DHKP-C’li gibi bazı teröristlerin Avrupa ülkelerinde özgürce faaliyetlerini sürdürdüklerini de görüyoruz.

Farklı düşünebiliriz ve farklı görüşlerimiz olabilir, ama özellikle terör konusunda bizim samimi işbirliği yapmamız gerekiyor. Tabii bunları da bugün değerlendirme fırsatı bulduk. Ben inanıyorum ki bu karşılıklı saygı ve işbirliği anlayışıyla Türkiye ve Almanya ikili ilişkilerini daha da ileriye götürecektir.

Özellikle Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde Almanya’nın daha yapıcı katkısını bekliyoruz. Dünkü AB Dışişleri Bakanları Konsey Toplantısı’nda Frank Walter Steinmeier’in tutumu takdire şayandır, zorlu günlere rağmen Türkiye’nin önemini en iyi şekilde burada anlatmıştır ve yaşanan bazı sorunlara ya da güven bunalımına rağmen bunu anlatması çok önemli. Hiçbir zaman, Avrupa Birliği’ne ihtiyaç duymadığımızı söylemedik. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne ihtiyacı var, Avrupa Birliği’nin de Türkiye’ye ihtiyacı var. Ama Avrupa Birliği’nin sık sık Türkiye’ye olan ihtiyacını unuttuğunu ve inkar ettiğini görüyoruz. Son zamanlarda bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Dışişleri Bakanlarının ya da yöneticilerinin Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin durdurulması yönündeki görüşleri Türkiye’de ve Türk halkında ciddi bir tepkiye yol açmaktadır. Türk halkının bizden de isteği; onlar bu hareketleri ve adımları atacağına siz bu müzakereleri durdurun diye sürekli baskı yapıyorlar. Bu zorlu süreci ancak birlikte ve karşılıklı güvene dayalı adımlarla aşabiliriz. Durup dururken Avrupa Birliği’yle niye problemimiz olsun? Hiçbir problemimiz olmasın. Dolayısıyla Avrupa Birliği’nin en önemli üyelerinden Almanya’nın da tabii ki buradaki rolü çok önemli. Bugüne kadar Almanya’nın ve Merkel’in Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde ve özellikle de göç konusu gibi birçok zorlu konulardaki oynadığı rolü de takdir ediyoruz ve teşekkür ediyoruz.

Değerli dostum Frank Walter’ın bugün gerçekleştirdiği ziyaretin ilişkilerimizi tekrar eski günlere ve daha ötesine taşınacağına inanıyorum. Bu önemli bir ziyarettir ve yeni bir dönüm noktası olacaktır.

Bu duygularla kendisine hoşgeldin diyerek sözü Frank Walter’a bırakıyorum.

Frank…

(NOT: Konuk Bakan Basın Toplantısında Almanca konuşmuştur. Toplantıda Almanca’dan Türkçeye simultane çeviri yapılmıştır. Deşifre bu çevirinin metnidir.)

ALMANYA DIŞİŞLERİ BAKANI FRANK WALTER STEINMEIER- Değerli meslektaşım ve arkadaşım Mevlüt; kendi adıma ve heyetim adına bizi Ankara’da kabul ettiğiniz için çok teşekkür etmek istiyorum.

Zannediyorum ki yeniden Türkiye’nin başkenti, Ankara’ya gelmiş olmam çok iyi oldu ve ayrıca dolaysız olarak konuşmamız da iyi oldu. Geçtiğimiz haftalar ve aylar süresince kameralar ve mikrofonlar aracılığıyla birbirimizin hakkında konuştuk. Fakat anlattığın olaylara baktığımızda, belki de tartışmalarımıza da baktığımızda birbirimizle açık ve dürüst olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Öncelikle birçok yerde, Almanya’da kamuoyuna, geçen hafta Federal Parlamentoda söylediklerimi tekrarlamak ve bütün açıklığıyla ifade etmek istiyorum; biz 15 Temmuz tarihli darbe girişimini her türlü ve şiddetle kınıyoruz. Yine tekrarlıyoruz, hayatını kaybedenlerin ve yakınlarının acılarını paylaşıyoruz ve başsağlığı diliyoruz. Bu zor gecede sokaklara çıkan insanlara büyük sempati duyduğumuzu ve bu ülkenin demokratik kurumlarını savunanlara desteğimizi de tekrar ifade etmek istiyorum. Biraz sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni de gezip göreceğiz. Tabii ki sivil toplum örgütleri dahil, demokratik kurumları savunanların yanındayız.

Biraz önce uzun ve açık bir görüşme gerçekleştirdik, bölgedeki durumu değerlendirdik, ve ortak projelerimizi ele aldık. Biraz önce meslektaşımdan da duyduğunuz gibi Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkileri ele aldık ve bundan dolayı çok memnun oldum. Çünkü değerli arkadaşım Mevlüt, bu tek taraflı bir ilişki değil. İkimizin de birbirimize ihtiyacımız olduğunun bilincinde olursak sorunlarımızı çözebiliriz. Birbirimize olan ihtiyacımız sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi olarak da birbirimize ihtiyacımız var ve bunlara mutlaka bu toplantı sırasında değineceğiz.

Almanya için şu da geçerli: Almanya Türkiye ilişkileri sadece şu an yaşanan bir ilişki değil, yüzyıllık bir geçmişe dayanan, binlerce ailevi bağların da oluşturduğu önemli ve yoğun kültürel ilişkileri içermekte. Biraz önceki görüşmemizde şunu da söyledim; Türkiye’de unutulmaması gereken husus 3,5 milyon Türk kökenli insan Almanya’da yaşıyor ve bu nedenle Almanya’daki Türk toplumu, Türk toplumunun bir aynası gibi, bunun bilincindeyiz, unutmuyoruz ve bu durum Türkiye’de de unutulmuyor. Uzun süredir süren ilişkileri tehlikeye sokmamalıyız, bu nedenle açık ve dürüst diyaloğun kurulması çok önemli.

Çok zor bir dönemden geçiyoruz ve ne zaman düzeleceğini de bilemiyoruz. İçinde yaşadığımız dünyada birçok çalkantılı olay yaşanıyor ve NATO müttefikimiz olan Türkiye de çok yakından etkileniyor. Yakın ve Ortadoğu artık bir barut fıçısı gibi ve Türkler bu savaşı çok yakından Suriye’de, Irak’ta yaşıyorlar. Komşu ülkelerde İslamcı terör yaşanıyor ve bu durum Türkiye’yi çok yakından etkiliyor. Sevgili Mevlüt, biz bunu görüyoruz ve unutmuyoruz ve bu olayların farkındayız.

Fakat şunu da konuştuk: Biz gerekli siyasi çözüm konusunda da ortağız; Suriye konusunda, terörle mücadele konusunda hem DEAŞ hem de PKK terörüyle mücadele konusunda omuz omuza mücadele ediyoruz.

Görmüşsünüzdür, Federal Parlamento Federal Ordunun ortak girişimlerini, buradaki askeri mevcudiyetini onayladı. Bu operasyonları İncirlik’ten hareket ederek yapabilmemiz son derece önemli.

Ve tekrarlamak istiyorum, Alman parlamenterlerin İncirlik’teki Alman askerlerini ziyaret etmeleri bizim açımızdan son derece önemli ve doğal, çünkü bu görev hakkında karar verecek olan Parlamentonun karar verebilmesi için oradaki çalışma koşullarını bizzat yerinde görmesi gerekir.

Ortak çabalarımızın ötesinde ciddi endişelerimiz hakkında da konuştuk. Özellikle darbe girişiminden sonra Türkiye’de meydana gelen olaylar ve gelişmeler hakkında; endişelerimiz hakkında bilgi verdim, özellikle çok büyük sayıdaki tutuklamalar, ifade ve basın özgürlüğü konusundaki endişelerimizi de ifade ettim, farklı görüşlerimiz konusunda görüş alışverişinde bulunduk, binlerce memurun, askerin ve gazetecinin işlerinden atılmaları konusunu da ele aldık.

Ben şunu rica ediyorum: Bunu bir tepeden bakarak bir ders verme olarak algılanmamasını, Türkiye’nin egemenliğine saygısızlık olarak algılanmamasını rica ediyorum. Özellikle uzun bir geçmişe dayanan ilişkilerimiz ve kişisel ilişkilerimizi de gözönünde bulundurarak, endişemizi ifade ettiğimizi anlayışla karşılamanızı istiyorum; ziyaretimin amacı da bu. İkili ilişkilerimizde gölgelenen bu alanların yeniden aydınlatılması ve gelecekte düzeltilmesini ve iyileştirilmesini arzu ediyoruz. Bu durum elbette Avrupa Birliği’yle Türkiye arasındaki ilişkiler için de geçerli.

Görüşmemizde şunu da söyledim: Dün Brüksel’de benim de katıldığım Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları Toplantısında Türkiye’nin iç politikası hakkında konuştuk ve Türkiye’yle Avrupa Birliği arasındaki ilişkileri de ele aldık. Türkiye’de birçok insan da olduğu gibi, bu ilişkilerin geleceği konusunda Avrupa Birliği’nde de farklı görüşler olduğunu görüyorsunuz, bazıları artık müzakerelerin sürdürülmemesinin daha uygun olacağını savunuyorlar. Ben farklı bir fikri savunuyorum ve bunu da ifade ettim, bence bu Türkiye’de verilmesi gereken bir karar.

Avrupa’ya yakınlaşmanın kriterleri yeni değil. Bunlar yazılı bir şekilde tespit edilmiş ve sadece Türkiye’ye özgü değil. Türkiye’nin daha ziyade Avrupa ve Avrupa Birliği yönüne gelişip gelişmeyeceği veya Avrupa’dan uzaklaşıp, uzaklaşmayacağı Avrupa Birliği’nde veya Avrupa’nın herhangi bir başkentinde verilecek bir karar değil, bu Türkiye’de verilmesi gereken bir karar. Ben bizzat iyi, yakın ve güvene dayalı bir işbirliğinin Türkiye ile Almanya ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasında sürmesi gerektiği kanaatindeyim, bu teklifimi yapıyorum ve bunun böyle sürmesini arzu ediyorum.

Bu bağlamda bugün kolay olmayan bir görüşme oldu diyebilirim. Sayın Bakana açık ve dürüst olduğu için teşekkür ediyorum ve özellikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

SORU- Konuk Bakana iki sorum olacak. Öncelikli olarak Türk makamlarından, özellikle Cumhurbaşkanından ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan, Almanya’nın teröristlere son dönemde çok ciddi anlamda bir güvenli alan olduğu yönünde eleştiriler geldi. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? PKK’lıların özellikle Almanya’daki varlığı konusunda 4500 gibi bir rakam söyleniyor. Bunların iadesiyle ilgili önümüzdeki dönemde bir gelişme olacak mı?

İkinci sorum da, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğine ilişkin mesajlar verdiniz. Önümüzdeki dönemde Almanya’nın Cumhurbaşkanı olmanız bekleniyor, bütün partiler en azından bu şekilde uzlaştı. Sizin gelecek projeksiyonunuzda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği acaba gerçekleşebilir mi, bunun için ne gibi adımlar atmayı düşünüyorsunuz?

ALMANYA DIŞİŞLERİ BAKANI FRANK WALTER STEINMEIER- Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarıyla ilgili olarak kendisiyle bugün öğleden sonra mutlaka görüşeceğiz. Benim Almanya’da söylediğim şu: Bu ifade konusunda en azından biraz tedirgin olduğumu söyleyebilirim. Almanya’nın teröristler için güvenli bir liman olması iddiasını bizim anlamamız mümkün değil. Bu nedenle Türk mevkidaşıma da şunu ifade ettim: Türkiye’de bilinen bir gerçek şudur: PKK Almanya’da bir terör örgütü olarak yasaklanmıştır. Alman ceza yasaları uyarınca kanıtlar olduğunda hem soruşturmalar açılıyor, hem kanıtlandığı durumda hüküm giyen kişiler de oluyor ve geçmişte bu şekilde hüküm giyen oldu. Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri konusunda biraz önce söylediğim sözlere ekleyecek bir şeyim yok.
SORU- Sayın Bakan Çavuşoğlu, Türk Cumhurbaşkanı geçtiğimiz haftalarda idam cezasıyla ilgili sık sık konuştu ve belki de AB üyelik müzakereleri konusunda bir referandumdan bahsetti. Sorum şu: Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği’yle üyelik müzakerelerine halen ilgi duyuyor mu?

Sayın Steinmeier’e sorum, Türk sivil toplumunun sorunlarına değindiniz. Federal Parlamento’da sivil toplum örgütleri sıkıntı yaşıyorlar, endişenizi ifade ettiniz. Burada Türkiye’de sivil toplum nezdinde bu endişenin yeterli olmadığı kanısı var. Sivil topluma yardım etmek için, destek olmak için başka ne yapılabilir endişenin ötesinde?

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum öncelikle sorularınız için. Türkiye’deki darbe girişiminden sonra biliyorsunuz 246 vatandaşımız şehit edildi ve 2194 vatandaşımız çok ciddi bir şekilde yaralandı. Bunu yapanlar belli, özellikle asker içindeki FETÖ’ye bağlı teröristler. Halkımız bu darbecilerin ne yaptığını gördü. Doğal olarak da bu kişilerin idam edilmesini istedi. Benim eşim dahil halkımızın tepkisi bu, talebi bu… Demokratik seçimle, halkın oyuyla gelen bir Cumhurbaşkanı da bu talebin adresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu söyledi. Burada da dört tane parti var. Burada görüşülecek ve eğer buradan çıkarsa, yani halkın temsilcileri, milletvekilleri bunu kabul ederse ben de onaylarım, dedi. Bizim esas tepkimiz halkın bu duygusunu anlamak yerine Avrupa’dan gelen tehditkar ve üst perdeden tehdit edici açıklamalardır. Halk bunu niye istiyor, önce gel bir anla. Şimdi siz bu darbeyi yapan kişiyi, askeri niye tutukladınız diye sorarsanız -biraz önce dostumun söylediği gibi- bu da kabul edilir bir şey değil. Bunun tutuklanması gerektiğine, darbeye karıştığına dair yargının bize söylediği, ellerinde delil var. Tutuklanmaması gerektiğine inandığına dair senin elinde belge ve bilgi varsa bunu bizimle paylaş, ilave bir belge olarak yargıya verelim. Şimdi bu asker niye tutuklandı dersen, o zaman ister istemez Türk milleti diyor ki, işte darbecileri kim destekliyor görüyorsunuz, diyor. Darbe girişiminin içinde olanlar tutuklandı. Hatalar varsa bunlar düzeltildi, düzeltiliyor da… olması da lazım, hata varsa düzeltilmesi gerekiyor.

Diğer taraftan, eğer darbe girişimine aktif bir şekilde katılmayıp da bu terör örgütüne üyeyse bunlar da devlet kademelerinden ayıklandı. Bu terör örgütüne üye diplomatlarla ben bu Bakanlıkta çalışamam, asker hiç çalışamaz, polis de çalışamaz, yargı hiç çalışamaz. Bu teröristler yargıda olduğu sürece yargının bağımsızlığından nasıl bahsedeceğiz? Çünkü bunlar anayasaya ve hukuka göre karar vermiyor. Pensilvanya’daki kendisini tüm kainatın imamı olarak gören bir hasta adamın talimatı üzerine karar veriyor. Mevcut anayasayı seversin, sevmezsin, biz de eksiklikleri var diyoruz, düzeltilmesi lazım, yeni anayasa istiyoruz.

Şimdi bu kişiler, askerler niye tutuklandı diye sorgulamak doğru değil. Ayrıca ifade özgürlüğü… Hangi ifade özgürlüğünden bahsediyoruz? Türkiye’de herkes kendi ifadesini dile getirebilir. Eğer bu kişi casusluk yaptıysa ve yargılandıysa ve ceza aldıysa, bir gazeteci kimliği var diye bunu bir kahraman gibi, bunu sadece bir gazeteci ve ifade özgürlüğü engellenmiş bir kişi gibi Almanya en üst düzeyde bunu kabul ederse elbette o zaman Cumhurbaşkanımız da, biz de tepki gösteririz. Bu kişinin suçlu olmadığına dair senin elinde bilgi varsa ver bana, ama benim elimde bu kişinin suçlu olduğuna dair belge var. Yargı açısından söylüyorum bunu. Bu delili görmeden, bu bilgiyi almadan bu kişi kahraman, bu kişi gazeteci, ifade özgürlüğü kısıtlandı diye en üst düzeyde olmaz, iki dost ve müttefik ülkeye bu yakışmaz. Bunları açık açık konuşacağız ki birbirimizi çok iyi anlayacağız. Şimdi niye Cumhurbaşkanımızın tepkisi, idam cezası, AB referandumu veya Almanya… Şimdi 4500 tane PKK’lı hakkında dava varsa demek ki Almanya’da en az 4500 tane PKK’lı terörist var. Bunlarla ilgili davaların nasıl sonuçlandığını sorduğumuz halde biz bilmiyoruz.

İki, bizim iadesini istediğimiz PKK’lılar var, bugüne kadar sadece üç tanesi verildi ve diğerleri hiç verilmedi. Son zamanlarda FETÖ’ye bağlı olanların hepsi oraya kaçıyor. Geçenlerde İsviçre’deydim. Bir PKK’lı ve bir DHKP-C’linin ikisini de İsviçre sınır dışı etme kararı alıyor, ikisi de Almanya’ya gidiyor. Niye? İki farklı örgüt gerçi, şu anda ikisi de güçlerini birleştirdi ama iki farklı terör örgütüne bağlı teröristler yurt dışı edilirken niye Almanya’ya gidiyor? Şimdi biz bunları söyleyince dost olarak alınıyorsunuz, ama söylemek durumundayız. Bunların hepsi şimdi nerede? Almanya’da. Daha dün PKK’lılar Köln’deydi. Sanırım gösterilerini en önde açık bir şekilde yürütüyor, benim Başkonsolosluklarıma saldırıyor, arabalarını yakıyor. Geçen bir resepsiyonumuzu engellemek için saldırdı. Yani benim orada vatandaşlarım ve temsilciliklerim de güven altında değil. Saldırıyı kim yapıyor? PKK’lılar yapıyor, teröristler yapıyor. Şimdi ister istemez biz bunu da söylemek durumunda kalıyoruz. Çünkü bizim ciğerimiz yanıyor. Terörden dolayı çok insan kaybettik. Her gün güvenlik güçlerimiz, halkımız, Kürt vatandaşlarımız, Türk vatandaşlarımız… Bunları söylemek durumundayız.

Referandum konusuna gelince bizim tepkimiz şu: Biraz önce de söyledim, her gün bir ülkenin dışişleri bakanı kalkıyor kendi başına, yok Türkiye’yi atalım, yok Türkiye’yi müzakerelerden, üyelikten her şeyden atalım, NATO’dan atalım, şudur budur… Sen kimsin de Türkiye’yi atıyorsun? Bir kere senin böyle bir karar verme yetkin yok, burada konsensüs lazım. Biz de diyoruz ki, yani biz bu muameleyi hak etmiyoruz. Dolayısıyla, biz kararımızı verirsek- zaten Frank Walter da çok güzel söyledi- bu kararı halkımıza sorarız, halkımız karar verir. Yani ikide bir Türkiye’yi aşağılayıcı tutumlardan biz artık bıktık… Gerçekten bıktık. Tamam, kriterler belli, herkes için kriterler belli, ama bizim şikâyet ettiğimiz ikiyüzlülük ve çifte standart. Bu ikiyüzlülük ve çifte standart evet var, bunu da her yerde söylüyoruz, bundan şikâyetçiyiz. Normal kriterlerden, objektif kriterlerden bizim de yani yerine getirmeyi vaat ettiğimiz kriterlerden bir şikâyetimiz yok bizim. Her türlü faslı açarız, müzakere de ederiz, kapanış açılış kriterleri bunlar tamam.

Bugün Türkiye’de yüz binlerce sivil toplum örgütü var, biz çıkardığımız yasalarla sivil toplum örgütlerinin önündeki her türlü engeli kaldırdık. Sosyalden siyasete kadar her alanda Türkiye’de yani yüz binlerce, belki bir milyon tane sivil toplum örgütü var. Benim şehrim Antalya’da binlerce var sadece ve onlar her türlü hakkını özgürce kullanıyor, kullanmaya da devam etmelidir. Bizim burada derdimiz bağcıyı dövmek değil, üzüm yemektir. Biz Avrupa Birliği’yle ilişkilerimizi iki eşit ortak gibi ya da üye ülkelerle götürmek istiyoruz. Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi veya Avrupa üyesi ülkelerden bize gelen tavsiyeleri ya da herhangi yapıcı eleştiri olduğu zaman da bunu biz dikkate alıyoruz her zaman. Çünkü biz de bu düşüncelerimizi, yurt dışındaki vatandaşlarımızla ilgili olsun veya başka konularda olsun, sorunlar varsa gayet dostane iletiyoruz. Biz ilişkileri samimi bir şekilde, dostça, her şeyi de açık açık konuşarak götürmek istiyoruz. Karşılıklı anlayış olduğu zaman da bence bir problem yok.

ALMANYA DIŞİŞLERİ BAKANI FRANK WALTER STEINMEIER- Sorunuza gelmeden önce bir yanlış anlaşılma olmasın diye şunu tekrar açıklığa kavuşturmak istiyorum değerli mevkidaşım: Biz her tür terörü kınıyoruz. DEAŞ olsun, PKK olsun bu konuda hemfikiriz. Sonuçta siyasi çözümlerin olması gerekiyor, sadece askeri önlemlerle terör yok edilemez. Siyasi bir sürece yeniden başlanması gerektiğini ifade ediyoruz ve bunun için PKK’nın silahlı mücadeleden vazgeçip silahlarını teslim etmesi gerekir siyasi süreç için. PKK’nın terör faaliyetleri konusunda Almanya’da bunları yasamız uyarınca yasalarımıza göre takip ediyoruz ve 4 bin civarında soruşturma ve birçok yargılama oldu. Fakat Türkiye’den 4 binden fazla dosya geldiği konusunda herhangi bir bilgim yok, bunu teyit edemeyeceğim.

Bana yöneltilen ikinci soru sivil toplum konusunda, Federal Parlamento’daki konuşmamda detaylı bir şekilde bilgi verdim. Burada Almanya’da ve Avrupa Birliği’nde bu konu çok tartışılıyor. Artık kendimi tekrarlamak istemiyorum, fakat iki ülke arasındaki çok yoğun ilişkiler açısından bu ilişkileri suni olarak yaratamayız, zaten iki ülke arasında bu sivil toplum ilişkileri var. Seyahat edenler var, Alman vatandaşı olanlar var, iki ülkeyi de çok iyi bilen insanlar var. Son olarak şunu söylemek istiyorum: Sivil toplum örgütlerinin hemen hemen çoğu bize ilişkilerin kesilmemesi ve özellikle zor dönemlerde konuşmaları, diyalogları sürdürmemiz gerektiğini bize sivil toplum temsilcileri de söylüyorlar.