Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Cebeci Asri Mezarlığı’nda düzenlenen Şehitleri Anma Töreninde Yaptığı Konuşma, 18 Mart 2013, Ankara

Kıymetli şehitlerimizin değerli aileleri,

Kordiplomatiğin değerli temsilcileri,

Değerli mesai arkadaşlarım,

Yine çok özel bir yıldönümünde birlikteyiz. Hem şehitlerimizi bir kez daha anmak hem de kendi içimizde köklü bir muhasebe yapmak için burada bulunuyoruz. Her yıl bu töreni tekrar ederken aslında rutin bir faaliyeti tekrar etmiyoruz, bir hafızayı tekrar inşa ediyoruz. Ortak hafızamız üzerinde bir gelecek vizyonu geliştirmeye çalışıyoruz.

Her şeyden önce 18 Mart Çanakkale şehitlerimizin nezdinde bütün şehitlerimizi, tarihte, binlerce yıllık tarihimizde ortak ideallerimiz için şehit düşmüş bütün ecdadı anıyoruz. Milletler ortak acılarla olgunlaşırlar; ve yine milletler ortak hafıza üzerinde gelecek vizyonu inşa ederler ve ortak başarılarla yükselen güç haline gelirler. Çanakkale Savaşı, bu anlamda, bir milletin ayakta kalma iradesinin en somut göstergesinin tarihe tecelli ettiği bir andır. Hem de ortak bir acıdır. Çünkü Anadolu’nun her yerinde - o sırada Anadolu toprakları dışında kalmış eski ecdat topraklarından - Üsküp’ten, Dağıstan’dan, Yemen’den, Suriye’den Anadolu’ya doğru gelmiş ve Çanakkale’de ortak bir vatan müdafaası yapmış insanların geride bıraktığı evlatları, torunları için büyük bir acıdır. Çünkü yüzbinlerce insanımızı orada kaybettik. Yaralandılar, esir düştüler, büyük acılar çektiler. Ortak bir acıdır. Ama o ortak acı üzerinde bir irade yükselmiştir. Bir başarı yükselmiştir. Ve o irade aslında daha sonra ortaya konacak olan büyük İstiklal Savaşının bir milletin ortak manevi şahsında tecelli ve tecessüm etmiştir. O iradeyle sadece Çanakkale ve İstanbul savunması yapılmamış, aynı zamanda, yüzyıl önce ortaya konmaya çalışılan bazı planların önüne set çekilerek, bir milletin hiçbir şekilde iradesi dışında bir kadere mahkûm edilemeyeceği ortaya konmuştur. Çanakkale’deki her bir tepenin müdafaası ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, özellikle İstiklal Harbi esnasında, verdiği bütün emirlerine temel teşkil eden “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Satıh ise bütün vatandır” diyerek bütün vatan sathını Çanakkale’nin her bir mevzii gibi gören İstiklal Savaşının anlayışı arasında bir bütünlük vardır.

Ben de - yakın mesai arkadaşlarımın bildiği gibi - yurtdışında ne zaman nereye gidersem gideyim mutlaka şehitlikleri ziyaret etmeyi artık programımın vazgeçilmez bir parçası haline getirmiş bulunuyorum. Bu bir gelenektir. Myanmar’a gittiğimizde de bunu yaptık. Romanya’ya, Azerbaycan’a, Yemen’e gittiğimizde de. Myanmar’dan Kanada’ya kadar, Yemen’den Kafkaslara kadar şehitlerimizin düştüğü her toprak bizim için azizdir, kutsaldır ve orada yaşayan halklar bizim için kardeş halklardır. Kader birliği yaptığımız halklardır ve ebediyete kadar böyle olacaktır. Dış politikamızın esasında da bu vardır. Bundan sonra da olmaya devam edecektir. Büyükelçilerimiz bulundukları yerlerde tek bir şehidimiz dahi varsa o şehidin hatırasını yaşatmakla sorumludurlar, yükümlüdürler. Göreve gittiklerinde yapacakları ilk iş şehitlerimizin manevi huzuruna gidip onlardan izin almak, onların manevi huzurunda tekrar tarihi bir kararlılığı ortaya koymaktır. Bunu da yapmaktayız. Bu günlerde bütün Büyükelçiliklerimizde şehitlerimizle ilgili özel programlar yapılıyor. Bu genel olarak şehitlerimizle ilgili yaklaşımımız. İnşallah 2015 yılında Çanakkale Savaşının 100. yılını anarken bir taraftan bir başarıyı kutlar, diğer taraftan bir acıyı paylaşırken aslında yüzyıllarca öteye kadar gidecek bir mesajı da - dedelerimizden aldığımız bu mesajı - gelecek nesillere aktarmış olacağız.

Bu aziz toprak, vatan toprağı ebediyete kadar hür ve özgür kalacaktır. Ve bu aziz millet ebediyete kadar hiçbir şekilde baş eğmeyecek hiçbir baskı veya istila karşısında teslim olmayacaktır. Aksine, şehitlerimizin o güçlü iradesinin bugünkü yansıması Türkiye Cumhuriyeti devletini dünyanın her yerinde hak ettiği güce ulaştırmaktır. İkincisi, daha özel anlamıyla diplomasi şehitlerimiz. Burada yabancı dost ülkelerin büyükelçi diplomatları da bulunuyor. Herhalde modern dönemde kendi çalışanları arasından - o günkü oran itibariyle söylüyorum - yaklaşık %4 -%5’ini şehit vermiş, diplomatik görevini yaparken meslekdaşlarının hayatlarını feda etmesine şahit olmuş bir başka diplomatik kadro yoktur dünyada. Her suikast  acıdır. Her terör faaliyeti lanetlenesi bir faaliyettir. İnsanoğlunun tarihteki en eski, en saygın mesleği olarak görülür elçilik. Elçiye zeval olmaz darbı meseliyle, kesin bir şekilde ne yaparsa yapsın elçiye mutlaka saygı göstermesi gerektiği ilkesine rağmen, bu kadar çok Büyükelçisini, diplomatik görevlisini şehit vermiş başka bir millette yoktur.

Bütün terör faaliyetleri, bütün saldırılar lanetlenesi faaliyetleridir. Çünkü insanın yaşama hakkına saldırıdır. Ancak, diplomatlara yönelik saldırılar şahsi saldırılar değildir. Diplomatlara yönelik saldırılar bir milletin manevi temsilcilerine yönelik saldırılar olduğu için aynı zamanda o millete yönelik bir terör saldırısıdır. O bakımdan biz acılarımızı kalplerimizin derinliklerine gömmeye ve bu acılarımız üzerinden bir tarih, bir algı  geliştirmeme becerisine ve hikmetine irfanına sahip bir milletiz. Hiçbir kavmi, hiçbir devleti nihai ve ebedi düşman görmedik, görmeyiz. Savaştığımız zaman bu savaşın gereklilikleri içinde mertçe savaşırız. Barış yaptığımız zaman da o barışın gereği olan her şeyi, bütün taahhütleri hiç eksiksiz yerine getiririz. Bugün de bütün bu saldırıları yapanlara karşı dahi diplomatik camiamız, diplomatlarımız, aziz şehitlerimizin yakınları, aileleri her zaman vakur oldular.  Her zaman başları dik oldu. Ama hiçbir zaman bir nefret kültürü geliştirmediler. Son olarak Kanada’da şehitlik anıtını açtığımda da, mübarek şehidimizin ailesinin oradaki vakur duruşu hala hafızamdadır. Bundan sonrada şehitlerimizin aziz hatırasını hiç unutmayacağız.

Özellikle değerli şehit yakınlarına buradan seslenmek istiyorum. Sizin acınız bizim acımızdır. Ve sizin acınızı her zaman önümüzde bir rehber olarak - bize  ve çalışanlarımıza hız katan bir rehber olarak - hep önümüzde tutacağız. Hep başımızın üstünde tutacağız. Ama sizin o vakur duruşunuzla milletimizin asil tavrını da birleştirerek buradan hiçbir nefret kültürü sergilemeyeceğiz.

Aziz şehitlerimize de burada huzurlarınızda manevi varlıklarına hitap etmek istiyorum. Bize devrettiğiniz emanet emin olunuz ki gelecek nesillere en güçlü şekilde, en derinlikli şekilde intikal ettirilecektir. Yükseklerde tutmaya ahdettiğiniz, bunun için canınızı feda ettiğiniz al bayrak, her zaman dünyanın her yerinde diplomatlarımız tarafından vakurla, gururla temsil edilecek ve yüksekte tutulacaktır. Savunduğumuz değerler bizim için her bir zerremizi feda edeceğimiz değerlerdir. Ve bu değerleri de gelecek nesillere intikal ettireceğiz. Her yıldönümünde acılarımızın üzerinde yeni bir vizyon inşa edeceğiz. Ve o yeni vizyonla ülkemizi hak ettirdiği yere getireceğiz.

Rahat uyuyun, ebedi istirahatgâhınızda, size tekrar saygı sunmak üzere gelen burada ki bütün Dışişleri Bakanlığı kadrosu sizin emanetinizi devralmanın onurunu yaşamaktadır.

Allah rahmet eylesin, ruhları şad olsun.

Saygılar sunuyorum.