DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok değerli basın mensupları, öncelikle
çok teşekkür ediyorum.
Almanya, aramızda tarihi bağları olan müttefik bir ülkedir, ancak son
dönemde ilişkilerimizde ciddi gerginlikler yaşanıyor. Esasen bu gerginliğin
sebeplerini çok iyi şekilde analiz etmek gerekir. Türkiye Cumhuriyeti
olarak teröre ve terör örgütlerine karşı ciddi mücadele veriyoruz, terör
örgütlerinin her türlüsüyle, PKK, DHKP-C, PYD, YPG, FETÖ, DAEŞ, hepsiyle
mücadele ediyoruz ve bu mücadelede binlerce şehit verdik. Terörle
mücadelede hiçbir şekilde taviz vermemiz mümkün değildir. PKK ve FETÖ
köşeye sıkışmış durumdadır, çünkü inlerine girdik, peşlerini bırakmıyoruz
içeride ve dışarıda. Ancak bu iki örgütün de sığındığı ana ülke maalesef
dost ve müttefik bildiğimiz Almanya olmuştur. Düşünün, müttefikimiz olan
bir ülke devletimizi yıkmak isteyen örgütlerinin kendi topraklarında
faaliyet göstermelerine izin veriyor ve seyirci kalıyor, bu örgütlerin
ülkemizden kaçan mensuplarına da kucak açıyor.
Özellikle PKK’yla ilgili ilettiğimiz taleplere, Sayın Cumhurbaşkanımız
Erdoğan’ın bizzat Sayın Merkel’e ilettiği taleplere de her zaman şu
cevapları vermişlerdir: 4 bin dosya var, bağımsız yargı bunu takip ediyor.
Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımız sorduğu zaman, Sayın Merkel, bu dosya
sayısı 4500 oldu, ama yargı süreci bunlarla birlikte devam ediyor ve adeta
“sizin Parlamentonuzu bombalayan teröristler, sizi yıkmak için terör
faaliyetlerini sürdüren teröristler bizim için terör örgütü değildir”
anlayışıyla hareket ediyorlar. Yine bazı ülkelerin sınır dışı ettiği
mahkeme kararıyla, örneğin en son İsviçre, bir PKK’lı, bir DHKP-C’li
Almanya’ya geçiyor, Almanya’ya sığınıyor yine. Maalesef biraz önce
söylediğim gibi, Almanya bize karşı olan tüm terör örgütlerinin adeta
yeniden faaliyete başladığı ana ülke olmuştur.
Diğer taraftan, Türkiye’de teröre destek ve casusluk suçlamasıyla
tutuklanan Alman vatandaşlarının, ki bazıları da aynı zamanda Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı, bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyor,
hatta süre veriyor, “yarın öğleye kadar serbest bırakacaksınız” diyor, Türk
yargısını hiçe sayan ve diplomatik nezaketten uzak bir yaklaşımla, üslupla
böyle bir talepte bulunuyor. Şimdi sormak istiyorum; “NSU davası başlayalı
kaç yıldı?” Burada 9 vatandaşımız ve toplam 10 kişi Neonaziler tarafından
hunharca öldürüldü; kaldı ki istihbaratın da kendilerine destek verdiğine
dair bilgiler var, hatta şahit olanların çoğu da öldürüldü. Hala dava
süreci devam ediyor, Türkiye’den ise bir gün içinde yargı kararları
verilmesini talep ediyorlar. Biz söylediğimiz zaman yargı tarafsız,
bağımsız, görevini yapıyor, ama bize gelince derhal çıkartın. Bu çifte
standarttır, biz bunu kesinlikle kabul etmiyoruz, doğru da bulmuyoruz.
Bunun karşılığında ise seyahat uyarıları yapılıyor, aynı şekilde firmaların
yatırım yapması konusunda bazı uyarılar yapılıyor. Bu konuları -halen
dostum diyorum- Sigmar Gabriel’le Mart ayında Berlin’de görüştüm,
“kesinlikle Türkiye’ye yönelik ekonomik tehditte bulunamayız, bu doğru
değildir, işadamlarını ve turistleri cezalandırmak doğru değildir” dedi.
Aynı şekilde Türkiye’ye gelen 5 milyon civarındaki Alman ve Antalya’da
yaşayan onbinlerce Almanla Türkiye’ye gelip de ajanlık yapan ya da teröre
destek veren, suç işleyen kişileri de aynı kefede tutmak doğru bir yaklaşım
olmasa gerek. Dolayısıyla Türkiye’ye yönelik bu tür tehditleri olgun, ciddi
bir devlete yakıştıramıyoruz. Esasen Berlin Türkiye’yi ve Türkleri en iyi
bilen Başkenttir. Tarih boyunca tüm kurulan Türk devletlerinin ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin hiçbir tehdit ve şantaj karşısında boyun
eğmediğini en iyi Almanya bilir, Berlin bilir. Dolayısıyla, bu tehditlerin
de, şantajların da Türkiye’de karşılık bulmayacağını bilmesi gerekiyor.
Sorun varsa otururuz iki ciddi devlet gibi Sigmar’la sık sık bir araya
geliyoruz konuşuruz. Aşarız, aşamayız, bazen anlaşırız, bazen anlaşamayız.
Dolayısıyla, biz Türkiye olarak olaylara devlet ciddiyetiyle yaklaşıyoruz.
Yargımızın gereğini yapacağı konusunda kimseye söz söyletmeyiz. Bize bu
yönde yapılan tehditleri de aynı devlet ciddiyetiyle değerlendirir ve bunun
karşılığını da elbette veririz.
Bakan Gabriel’in yargıya müdahale taleplerini reddetmem üzerine yaptığı
hırçın açıklamalar da doğrusu iki ülkenin dostluğuna da sığmaz,
müttefikliğine de sığmaz ve birçok alandaki yaptığımız işbirliğiyle de
bağdaşmaz.
Gümrük Birliği konusunda talep de Avrupa Birliği’nden gelmiştir ve her iki
tarafta Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gerektiği konusunda mutabakat
sağladı ve üç tur görüşmeler yapıldı. Her yaşanan olayda varılan
mutabakattan ya da imzalanan anlaşmalardan geri adım atılacaksa o zaman
birbirimize nasıl güveneceğiz? Bu devlet ciddiyetiyle ya da örgütler
arasında, yani uluslararası ilişkilerin ciddiyetiyle bağdaşır mı? Bunu da
sormamız gerekiyor. Ayrıca Avrupa Birliği henüz 18 Mart anlaşmasının
yükümlülüklerini yerine getirmemişken, yani 2016 yılı sonuna kadar 3 milyar
Euro Türkiye’deki Suriyeliler için ve 2018 sonuna kadar da ilave 3 milyar
Euro. Şu anda 2017’nin ortasındayız bize gelen 812 milyon Euro. Henüz bu
yükümlülüklerini yerine getirmemişken Avrupa Birliği’nin aktaracağı
fonları, yani durdurmakla, tehdit etmekte gerçekten ciddiyetle bağdaşmıyor.
Avrupa Birliği verdiği sözü tutmalı, bugüne kadar imzaladıkları
anlaşmaların yükümlülüklerini yerine getirmelidir, tıpkı Türkiye gibi.
Dolayısıyla, biz aramızdaki tüm sorunları geniş platformlarda da her zaman
tartışırız ve yine aynı olgunluk içinde, ciddiyet içinde cevabımızı
veririz.
Peki, Almanya tüm bunları biliyor, Türkiye’nin ve Türk milletinin hiçbir
zaman tehdide ve şantaj karşısında boyun eğmeyeceğini biliyor. Almanlar
akıllı insanlardır; neden bu dönemde bu yollara tevessül ediyorlar?
Malumunuz Almanya’da seçimler var ve seçim arifesindeyiz. Biz hiçbir zaman
Almanya’daki seçimlerde orada yaşayan vatandaşlarımızı yönlendirme
konusunda imada bile bulunmadık. Ama Almanya son zamanlarda seçimlerde ve
referandumda topyekun taraf tutmuştur ve Türkiye’nin içişlerine bu şekilde
de maalesef karışmıştır. Şimdi ise bu seçim arifesinde Avrupa’daki artan
Türkiye karşıtlığı, İslam düşmanlığı, popülizm ve aşırıcı partilerin, ırkçı
partilerin desteği artması sonucunda siyasi partilerin hepsi adeta popülizm
konusunda yarışır hale geldi, maalesef müttefikimiz Almanya’da bunu
görüyoruz. Dolayısıyla Almanya’nın Türkiye’yle ilişkilerini sağlıklı bir
şekilde sürdürebilmesi için karşılıklı saygı ve anlayış içinde hareket
etmesi gerekiyor, biz böyle düşünüyoruz.
Bugüne kadar bizim yargı konusunda, diğer konularda, teröristler konusunda
hiçbir talebimizi yerine getirmeyen Almanya’nın, belli bir süre vererek
Türkiye’den böyle taleplerde bulunması da aynı şekilde kabul edilemez, bunu
tekrar hatırlatmak isterim.
Biz ilişkilerimizi şantaj ve tehditle değil, uluslararası kabul görmüş norm
ve ilkeler temelinde yürütmek isteriz. Aynı anlayış insan hakları, terörle
mücadele ve güvenlik alanlarındaki hassasiyetlerle de karşılıklı olarak
sergilenmelidir. Ulusal güvenliğimizi ve geleceğimizi kısa vadeli çıkar ve
kısa vadeli yine politikalara biz heba etmeyiz. O yüzden orta ve uzun
vadeli ortak stratejik hedeflere odaklanmamız lazım ve bu sorunu da bu
şekilde aşmak gerekir diye düşünüyoruz.
Sonuç olarak, bugün Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in yaptığı
açıklamalar Türkiye ve Almanya arasındaki dostluğa ve işbirliğine de
sığmamıştır, biraz önce söylediğim gibi, uluslararası normlara da uymuyor
ve maalesef birçok çifte standardı da içeriyor, bunu da söylemeden
geçemeyeceğim.
Teşekkür ediyorum.
Sorularınız var mı arkadaşlar?
SORU- Almanya’yla bir iletişim kurma durumunuz oldu mu?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Biz Almanya’yla her zaman iletişim
halindeyiz. Sigmar Gabriel’le, ki o bazen de takılır, Türkiye’yle Almanya
arasında son iki kalan dostuz diye. Esasen burada altını çizdiği şey, bizim
sürekli temas halinde olmamızdır. İstediğimiz zaman birbirimize telefon
açıyoruz, ayrıca SMS yoluyla da, yani kısa mesajlarla da bir konu olduğu
zaman haberleşiyoruz, o bana yazar, ben ona yazarım, yani hiçbir
iletişimimiz kopmadı. G-20 öncesi de kendisiyle defalarca iletişim kurduk.
Kendisi biliyorsunuz Türkiye’ye geldi bir ziyarette bulundu ve gayet bana
göre faydalı bir ziyaretti. Tüm konuları olacaksa da, olmayacaksa da
samimiyetle açıkça konuştuk. Her konuda hemfikir olmayabilirsiniz, ama
önemli olan bunları konuşabilmektir, telefonda da, oturarak da
konuşabilmektedir. Dolayısıyla diyalog konusunda hiçbir sıkıntımız bugüne
kadar olmadı.
Teşekkürler.