BN:1; - 30 Ocak 2007, AİHM´e Mehmet Yumak ve Resul Sadak İsimli Vatandaşlarımız; Tarafından; Yapılan Başvuru Hakkındaki Kararın Açıklaması hk.

 

1.         Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Mehmet Yumak ve Resul Sadak isimli vatandaşlarımız tarafından Hükümetimiz aleyhine AİHM’ye 1 Mart 2003 tarihinde yapılan başvuru hakkındaki  kararını bugün (30 Ocak 2007) açıklamıştır.

2.         Başvuranlar, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçimlere, Demokratik Halk Partisi’nden (DEHAP) Şırnak İli 1. ve 2. sıra  Milletvekili adayı olarak katılmışlar, ancak  aday oldukları partinin 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 33. maddesiyle öngörülen yüzde 10'luk ülke barajını geçememesi nedeniyle TBMM'ye girememişlerdir. Başvuranlar AİHM’ye başvurarak, seçmenlerinin özgür iradelerini ifade etmelerinin engellenmesinin ve DEHAP'ın ülke genelinde 2.000.000'a yakın oy almış olmasına rağmen TBMM'de temsil edilememesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) Ek 1 No'lu Protokolü'nün 3. maddesinin ihlali olduğunu iddia etmişlerdir. (Ek 1 No’lu Protokol’ün 3. Maddesi: Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler.)

3.         Sözkonusu başvuruya ilişkin olarak, ilgili Makamlarımızın katkısıyla Bakanlığımızca hazırlanan Hükümet görüşlerimiz 20 Haziran 2005 tarihinde AİHM’ye sunulmuştur. AİHM, başvuru hakkında, ayrıca 5 Eylül 2006 tarihinde, Strazburg’da bir duruşma yapmıştır.

4.         Başvuru hakkındaki yazılı görüşlerimizde ve 5 Eylül 2006’te yapılan duruşma sırasında, özetle, Türkiye’deki seçim sistemi ile ilgili kuralların başvuruda bulunanlara farklı uygulanmadığı ve mevcut uygulamanın yasaya aykırı veya keyfi bir işlem olmadığı, ayrıca başvuru konusunun, başvuruda bulunanların seçme ve seçilme hakkından yoksun bırakılması veya  seçildikten sonra parlamenter olarak haklarının kısıtlanması  olmadığı belirtilmiştir. Zira, sözkonusu başvuruda şikayet konusunun başvuruda bulunanların Milletvekili adayı oldukları 2002 genel seçimlerinden çok önce yasayla belirlenmiş olan Türkiye’deki seçim sistemi olduğu belirtilerek, Anayasamızda (md. 67) 1995 yılında yapılan bir değişiklikle, seçim kanunlarında “temsilde adalet” ve “yönetimde istikrar” ilkelerinin gözetilmesinin öngörüldüğü, ancak hiçbir seçim sisteminin, tüm oyların parlamentoda temsilini sağlayamadığı ve her oy alan adayın parlamenter olmasını da olanaklı kılmadığı vurgulanmıştır. 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’yla getirilen  yüzde 10 barajlı nisbi temsil sistemiyle gerçekleştirilen 1983, 1987, 1991, 1995, 1999 ve 2002  seçimleriyle oluşan parlamento çoğunluklarının yüzde 10 barajlı seçim sistemini günümüze kadar muhafaza ettiği, dolayısıyla, toplumda bu konuda bir “konsensus” bulunduğu  belirtilmiştir.

5.         Başvuranların herhangi bir keyfi muameleye tabi tutulmadıkları, aday oldukları DEHAP’ın  tüm siyasi partilere uygulanan yüzde 10 barajını, ülke genelinde aldığı yüzde 6.22 oyla aşamadığı, ancak yüzde 10 barajını aşamayan partinin sadece DEHAP olmadığı, 2002 seçimlerinde koalisyon ortağı olarak giren DSP, ANAP ve MHP’nin de bu barajı aşamadıkları, dolayısıyla, başvuranlara ve aday oldukları siyasi partiye  keyfi ve  farklı bir muamelede bulunulmadığı savunulmuş, yüzde 10 barajının siyasi istikrarsızlığı önlemek, küçük partileri toplumun genelinden oy alabilecek büyüklüğe yöneltmek ve son tahlilde demokrasiyi sağlamlaştırma amaçlarını güttüğü ve bu amaçların meşru olduğu vurgulanmıştır.

6.         Dünyada uygulanan seçim sistemlerinde adil temsil ve siyasi istikrar ilkeleri arasındaki dengeyi sağlayacak belirlenmiş  bir baraj oranı bulunmadığı belirtilerek, seçim sistemleri arasındaki karşılaştırmanın sadece oranlar açısından yapılmasının  sağlıklı sonuç vermeyeceği savunulmuştur. Zira, düşük oranlı baraj uygulayan ülkelerde nisbi temsil sistemini düzeltmek için ilave yöntemler kullanılmış olabileceği; örneğin Almanya, İtalya ve Belçika’da uygulanan baraj oranlarının, Türkiye’dekinden düşük olduğu, fakat siyasi istikrarsızlığı önlemek için Almanya ve İtalya’da çoğunluk sistemine yaklaşan düzenlemeler yapıldığı, Belçika’da  Senato üyelerinin sayısının cemaatlerin büyüklüğüne göre belirlendiği bu durumun küçük partilerin Senatoya girmesini engellediği, Moldova’da baraj oranının Türkiye’den düşük olduğu, ancak bağımsız adaylara  baraj uygulandığı, Türkiye’de böyle bir uygulamanın olmadığı hatırlatılmıştır. Türkiye’de nisbi temsil sistemini düzeltmek için kullanılan tek yöntemin yüzde 10 barajı olduğu ve böyle bir  tercihin Türkiye’nin takdir yetkisi dahilinde bulunduğu belirtilerek, Avrupa ülkelerinde uygulanan  çeşitli sistem ve yöntemlerin ortak bir kriter oluşturmadığı  ortaya konmuştur.

7.         Son olarak, yüzde 10 barajının, Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasa’nın 67. maddesinde öngörülen “temsilde adalet” ilkesi açısından denetlendiği ve barajın bu ilkeye uygun olduğu sonucuna varıldığı, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararının “açıkça keyfi” olduğu ileri sürülemeyeceği belirtilerek, ulusal mahkemenin “açıkça keyfi” olmayan kararlarına AİHM’nin müdahale etmesinin ve ulusal mahkeme yerine geçerek değerlendirme yapmasının AİHM’nin içtihatlarına uygun düşmeyeceği hatırlatılmıştır.

8.         AİHM, 30 Ocak 2007 tarihli kararında, seçim sistemleri konusunda AİHS’yi imzalayan ülkelere geniş takdir yetkisi tanındığını ve adil temsili sağlayacak belirlenmiş bir barajın bulunmadığını gözönüne alarak sözkonusu başvuruda ihlal bulunmadığına  hükmetmiştir.  Mahkeme kararının gerekçesinde, başvuranlar tarafından şikayet konusu olan barajın indirilmesi ve/veya dengeleyici düzeltmeler yapılması, farklı politik yaklaşımların en iyi şekilde temsilinin sağlanması, hedeflenen amaçtan (dengeli parlamenter çoğunluğun sağlanması) vazgeçilmemesinin tercih edildiğini belirtmekle birlikte,  bu konuda ulusal yasa koyucuya yeterli esneklik verilmesinin önemli olduğunu düşündüğünü belirtmektedir.  Kararın gerekçesinde ayrıca, Anayasa Mahkemesi’nin 1995 tarihli kararında adil temsil ve siyasi istikrar ilkelerinin birbirini dengeleyici ve tamamlayıcı şekilde birleştirilmesi gerektiğinin belirtildiği vurgulanarak, şikayet konusu seçim barajının yüksekliğine rağmen,  AİHS’ye Ek 1. Protokol’ün 3. maddesindeki takdir yetkisinin aşılmadığı ve ihlal bulunmadığı kaydedilmektedir. 

9.         AİHM’nin sözkonusu kararı nihai olmayıp taraflar üç ay içinde kararın  AİHM Büyük Dairesi’ne götürülmesi için talepte bulunmadıkları takdirde 30 Nisan 2007 tarihinde kesinlik kazanacaktır.