Avian Influenza (Kuş Gribi) Hastalığının Türk Ekonomisi Üzerindeki Etkileri

Mustafa SARNIÇ (*)

GİRİŞ

İlk defa 2003 yılında Uzak Doğu’da ortaya çıkan ve giderek yayılarak global bir tehlikeye dönüşen kuş gribinin (avian influenza, H5N1), insan sağlığını tehdit eden boyutunun yanı sıra, ülkeler üzerinde ciddi ekonomik, sosyal ve kültürel sonuçlar doğurduğu gözlenmektedir.

Avian influenza evcil ve yabani kanatlılar ile memeli hayvanların çoğunda solunum ve sindirim sistemine ait belirtilerle birlikte ortaya çıkan, insanlardaki grip benzeri bir hastalıktır. H5N1 virüsü ile ortaya çıkan kuş gribi türünün insana kolayca bulaşabilen bir hastalık olmadığı, bununla birlikte kanatlı hayvanlarla yakın temas içerisinde veya hayvan dışkısının ve atıklarının bol olduğu ortamda bulunulmasının insana bulaşma riskini artırdığı kabul edilmektedir. Bu konuda duyulan aşırı tedirginlik, hastalık insana bulaştığında ileri düzeyde ölümcül sonuçlar doğurması ve virüsün mutasyona uğrayarak insandan insana geçme olasılığından kaynaklanmaktadır. Zira, influenza virüsünün ailesinden gelen “H5N1”in, DNA değişimine çok yatkın bir virüs olduğu bilinmektedir. Bu hastalık kuşlara ve domuzlara bulaşabilmektedir. Bilhassa kümes hayvanlarının yetiştirildiği çiftliklerde hayvanların birbirine çok yakın ortamlarda yaşamaları nedeniyle salgın tehlikesi oldukça yüksektir. Öte yandan, göçmen kuşların hastalığın yaygınlaşmasındaki rolü üzerinde tartışmalar sürmektedir.

KUŞ GRİBİ VAKALARININ TARİHSEL GELİŞİMİ

Anılan hastalığa yakalanmış tavuklarda yüksek ölüm oranıyla seyreden bu hastalık olgusu ilk kez 1878 yılında İtalya’da belirlenmiş ve hastalık "tavuk vebası" olarak adlandırılmıştır. Bu hastalığın etkeninin bir virüs olduğu 1901 yılında ortaya konulmuş olmasına karşın, etkenin memeli influenza A virüsleriyle ilişkili olduğu ancak 1955 yılında kanıtlanabilmiştir.

Influenza ailesinden gelen H5N1 virüsü ilk kez 2003 Şubat ayında Hong Kong’da bir kişinin ölümüyle ortaya çıkmıştır. Bunun ardından Aralık 2003’te Güney Kore’de ilk kuş gribi salgını yaşanmıştır. Ocak 2004’te Çin ve Japonya’dan sonra Tayland ve Vietnam’a da sıçrayan hastalık, anılan ülkelerde sekiz kişinin ölümüne yol açmıştır. Virüs, 2004 Mart ayından başlamak üzere Asya’daki kuş sürüleri arasında yayılmış ve bu sürülerle batıya doğru ilerlemeye başlamıştır. 2004 yılında kuş gribi virüsü 32 kişinin ölümüne neden olmuştur. Şubat 2005’te Vietnam’da 12 ölümlü vaka yaşanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü, Ocak 2004’ten Mayıs 2005’e kadar Vietnam, Kamboçya ve Tayland’da 53 kişinin öldüğünü duyurmuştur.

Ekim 2005’te, Türkiye’nin yanı sıra, Asya'dan gelen göçmen kuşların geçiş yolunda bulunan Romanya, Yunanistan, Rusya, Makedonya, Hırvatistan, İtalya, Almanya ve İsveç'te kuş gribi vakaları gözlenmiştir. 2006 yılının ilk çeyreğinde Avrupa’da yayılmaya devam eden hastalık, Orta ve Doğu Avrupa’dan sonra Batı Avrupa sınırına da ulaşmıştır. Dünya Sağlık Örgütü, 6 Nisan 2006 tarihi itibariyle, tüm dünyada kuş gribi teşhisi konulmuş 192 insan vakası bulunduğunu ve büyük çoğunluğu Asya’da olmak üzere, hastalığa yakalananlardan 109 kişinin yaşamını kaybettiğini bildirmiştir.

TÜRKİYE’DE GÖZLENEN AVIAN INFLUENZA VAKALARI

Türkiye, Avrupa ve Asya arasında göçmen kuşların önemli göç yolları üzerinde bulunmaktadır. Birçok göl, nehir, ıslak arazi ve doğal kuş bölgesine sahip olan Türkiye, asırlardır doğudan batıya ve kuzeyden güneye geçiş ülkesi olma özelliğini korumaktadır.

2005 yılının Ekim ayında Kuzeybatı Anadolu’da (Balıkesir-Manyas) ilk kuş gribi vakası ile karşılaşılmış, etkin karantina ve itlaf yöntemi ile hastalık kısa sürede denetim altına alınmıştır. Bu önlemlerin ülke çapına yayılmasına rağmen, 27 Aralık 2005 tarihinden itibaren ülkemizin çeşitli bölgelerinde yeniden kuş gribi vakalarına rastlanılmıştır. 2006 Ocak ayı içerisinde farklı şehirlerden toplam 21 kişide kuş gribi virüsü tespit edilmiş; bunlar arasında 17’sinin tedavisi değişik tarihlerde yapılarak taburcu edilmiş, dört çocuk bilinçsizlik nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

Son vakayı takiben Türkiye’de yeniden hazırlanan ulusal pandemi planı uygulanmakta olup, ilgili tüm bakanlıklar, kurumlar ve mahalli idareler alarm durumundadırlar. Ayrıca sivil toplum örgütleri ve özel sektörle işbirliği halinde hastalığın önlenmesi için gerekli tedbirler alınmaktadır. Zoonoz Hastalıkları Milli Komitesi, Hastalıkların Kontrolü Milli Merkezi ve mahalli düzeyde hastalık kontrol merkezleri kurulmuştur. Uygulanan pandemi planı dönemsel olarak gözden geçirilerek güncelleştirilmekte ve sahada uygulanmaktadır.

Bu çerçevede, kuş gribi görülen yerler öncelikle karantina altına alınarak bölgeye her türlü hayvan girişi ve çıkışı engellenmiş, nakil araçlarının geçişine ancak dezenfekte edildikten sonra izin verilmiştir. Sağlık Bakanlığınca özellikle kuş gribi vakalarının rastlandığı bölgelerdeki hastanelerin tıbbi gereç, ilaç ve doktor yönünden takviyesi yapılmıştır. Ayrıca, Çevre ve Orman Bakanlığınca da yabani hayvan avcılığı yasaklanmıştır. Kanatlı hayvanların itlaf edilmesi çalışmalarının hastalık tamamen ortadan kalkıncaya kadar süreceği anlaşılmaktadır. Türkiye’de itlaf edilen kanatlı hayvan sayısı 2,5 milyonu geçmiştir (Başta Almanya ve Fransa olmak üzere Batı Avrupa ülkelerinde de etkin bir itlaf çalışması yürütülmüş olup, itlaf edilen kanatlı hayvan sayısının 10 milyonu geçtiği bildirilmektedir).

İnsan vakalarına ilişkin olarak da, kanatlı hayvanlarla temas ettiklerinden şüphelenilen şahıslardan alınan kan örnekleri çeşitli sağlık kurumlarında test edilmiş; olası ve kesinleşmiş vakalar gözlem altına alınmış ve bu hastalar için enfeksiyon kontrol önlemleri uygulanmıştır. Ayrıca, yüksek risk altındaki bölgelerde enfeksiyonu kontrol altında tutmak için ayrı konsültasyon büroları kurulmuştur. Burada güdülen amaç, hastalığın kuşlardan kümes hayvanlarına, oradan da insana geçmesini önlemektir.

ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ

Kuş gribiyle mücadelede uluslararası işbirliği ve özellikle pandemi planının etkin olarak uygulanması alınabilecek başlıca önlemi oluşturmaktadır. Anılan hastalık insanlar tarafından yeterince bilinmediği için tehlike dünya çapında genişlemektedir. Bu nedenle, dünya çapında sürdürülebilir bir işbirliği ve uluslararası bilgi paylaşımı büyük önem taşımaktadır. Bu konuda çalışma yürüten Dünya Sağlık Örgütü, Gıda ve Tarım Örgütü, Uluslararası Hayvan Sağlığı Teşkilatı, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların, kuş gribine karşı hazırlanacak projelerin acilen uygulanması için daha fazla fon tahsis etmeleri beklenmektedir.

2006 Ocak ayı başında Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti Pekin'de, Avrupa Komisyonu ve Dünya Bankası tarafından, kuş gribiyle mücadeleye yardım için düzenlenen konferansta, katılımcılarca, yoksul ülkelerdeki sağlık ve veterinerlik hizmetlerinin geliştirilmesi ve küresel denetim sistemlerinin artırılması için toplam 1.9 milyar ABD Doları tutarında yardım taahhüt edilmiştir. Bu meblağ BM ve Dünya Bankasının talep ettiği tutardan yaklaşık 400 milyon ABD Doları daha fazladır. Bağışçı ülkeler ve kuruluşlar arasında 330 milyon dolarla ABD, 250 Milyon dolarla AB başı çekmektedirler.

Ayrıca, uluslararası kuruluşlar, hükümetler, sivil toplum örgütleri ve özel sektörün işbirliği ile topyekün bir mücadele programının geliştirilmesi ve uygulanmasının kesin bir gereklilik olduğu görülmektedir. Kapasite geliştirme çalışmaları da bu hastalıkla mücadelede hiç şüphesiz önemli bir unsuru oluşturmaktadır.

TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ ÇAĞRILARINA YANITI

Bu bağlamda, kuş gribi vakalarının Türkiye’de yaşanmaya başladığı günden itibaren uluslararası kamuoyu bilgilendirilmiş, uluslararası kuruluşlarla etkin ve kapsamlı işbirliği yürütülmüştür. Bu konuda “şeffaflık" ilkesi benimsenmiş; kuş gribine ilişkin elde edilen bütün bilgi ve veriler uluslararası toplulukla paylaşılmıştır.

Vakaların ortaya çıkması üzerine, Dünya Sağlık Örgütü, Gıda ve Tarım Örgütü ve Uluslararası Hayvan Sağlığı Teşkilatı ülkemize temsilcilerini göndererek gelişmeleri ilk elden izlemişler ve ilgili kurumlarımızla işbirliğinde bulunmuşlardır. Türkiye’nin, tam bir şeffaflık ve ilgili uluslararası kuruluşlarla işbirliği içerisinde yürüttüğü çalışmalar uluslararası topluluk tarafından başarılı bulunmuştur. AB Komisyonu, Türkiye’deki kuş gribi vakalarıyla mücadele çalışmalarına yardımcı olmak üzere, mali işbirliği projeleri kapsamında, katılım öncesi fonlardan dört milyon Euro’luk meblağın Türkiye’ye tahsis edilmesinin planlandığını açıklamıştır. Keza, Dünya Bankası, kuş gribiyle mücadele için Türkiye’de 35 milyon ABD Dolarlık bir projeyi yaşama geçirmeye karar vermiştir. Projenin 15 milyon ABD Dolarlık bölümünün Dünya Bankası kredisi olarak verilmesi, geri kalanının uluslararası kuruluşlar ve hükümetlerin hibesinden oluşması öngörülmektedir.

HASTALIĞIN TÜRK EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Kuş gribi vakaları kanatlı hayvan ve turizm sektörlerimizi etkilemiştir. Bu konuda Hükümet tarafından öncelikle kanatlı hayvan sektörüne yönelik kimi destek önlemleri ivedilikle uygulamaya konulmuştur. Mevcut gelişmeler, dış ticarette ve turizm sektöründeki çetin rekabet koşullarının, bazı yabancı rakip firma ve kuruluşların bundan istifade etmeye çalışabildiklerini göstermektedir. Bununla birlikte, Türk ekonomisinde son dönemde yakalanan istikrar ve güven ortamı, ekonomideki makro dengelerin bu tür arızi olaylarla bozulmayacağına işaret etmektedir.

Türkiye’de Kanatlı Hayvan Sektörü

Kanatlı hayvan sektörü ülkemizde gerek üretim ve gerek milli gelire katkı yönünden önemli bir yere sahip olup, 100 bin kişiye doğrudan istihdam olanağı sağlamakta; dolaylı olarak ise 2 milyon kişinin en önemli gelir kaynağını oluşturmaktadır. Kümes hayvancılığı sektörü yıllık 2.5 milyar ABD Doları tutarında bir ciro büyüklüğüne sahiptir. Sektörde sayısı on bini aşan üretim işletmelerinde, yıllık yaklaşık 300 milyon kanatlı hayvan üretilmektedir. Bu işletmelerin yaklaşık %75-80’i entegre tesis olma özelliğine sahiptir. Geri kalanı ise kırsal kesimde yaşayan ve çoğunlukla kendi ihtiyacını karşılamaya yönelik üretim yapan aile işletmelerinden oluşmaktadır.

Türkiye’nin yıllık yemek için ürettiği hayvansal ürünler, resmi rakamlara göre yaklaşık 2.500.000 tonu bulmaktadır.

Bunun içerisinde;

Beyaz et: 900.000 ton,
Yumurta: 600.000 ton,
Kırmızı et: 600.000 ton,
Balık: 400.000 tondur.

Görüldüğü gibi üretimin % 60’ından fazlası beyaz et ve yumurtadan oluşmaktadır.

Beyaz et ve yumurta sektörümüz son 20 yılda yaptığı büyük atılımla Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada gibi gelişmiş ülkeler ile aynı standartlara sahip olarak ve uluslararası hijyen koşullarında üretim yapmaktadır. Entegre tesislerde yüksek biyogüvenlik önlemleri altında, son derece sağlıklı şartlarda, ileri teknoloji ürünü tesislerde gerçekleştirilen üretim, muntazam bir şekilde pazara sunulmaktadır. Nitekim, tavukçuluk sektöründe entegre üretim sistemi uygulayan işletmelerde kuş gribi vakası görülmemiştir. Bu vakalara daha çok göçmen kuşlarla temas halinde olan açık köy tavukçuluğu işletmelerinde rastlanmıştır. Hastalık entegre kümeslerde görülse dahi, bu hayvanların ürünleri hiçbir zaman tüketiciye sunulmamaktadır. Zira, hastalığın görüldüğü yerde yok edilmesi, gıda güvenliği ile ilgili zorunluluğun ötesinde tesislerin hayatta kalması için de temel koşul olarak görülmektedir.

Kuş gribi vakaları nedeniyle Ocak ve Şubat 2006’da tavukçuluk sektöründe günlük zararın 10 milyon YTL’yi bulduğu ve iki aylık zararın toplam 300 milyon YTL'yi aştığı açıklanmıştır. Bu sektörün borsaya kote hisse senetlerinin değeri Ocak 2006’da bir haftada yüzde 30 düşmüştür. Hükümet tarafından çıkarılan yönetmelikler uyarınca, tavukçuluk sektörü için itlaf edilen kanatlı karşılığında nakdi tazminat, kredi faizi indirimi ve borç ertelemesi gibi bazı mali kolaylıklar sağlanmıştır.

Beyaz Et İhracatı

Beyaz et sektöründe AB ülkeleri önemli bir ithalat merkezi konumundadırlar. Genellikle göğüs eti ve türevlerini tercih eden AB ülkeleri, bu gereksinimlerini daha çok Brezilya ve Tayland’dan karşılamaktadırlar. Türkiye ise lojistik anlamda çok yakın bir konumda bulunmasına karşın potansiyelini kullanamamaktadır. AB ülkeleri, yılda 450 bin ton piliç eti almaktadır. Türkiye bu ülkelere olan 20 bin ton civarındaki beyaz et ihracatını, bir yıl içinde 100 bin tona yükseltebilecek kapasiteye sahiptir. Mevcut durumda kanatlı hayvan satışı, toplam ihracatımız içinde büyük paya sahip değildir (toplam ihracat içinde % 0,06). Son dönemde 400 milyon ABD Doları civarına ulaşan bu ihracat kapasitesinin kuş gribine bağlı talep azalması nedeniyle bir miktar düşmesi beklenmektedir.

Kuş gribi riskini artıran en önemli etmen, açıkta yapılan kanatlı yetiştiriciliğidir. Göçmen kuşların yolları üzerinde bulunan bu tür tavuklar köylerde, bahçelerde ve kümeslerde, dış dünyayla temas halinde ve büyük ölçüde hijyenik şartlardan yoksun olarak yetiştirilmektedir. Köy tavukçuluğunun kontrolsüz ve başıboş olması en büyük sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu hastalığın yayılmasında entegre tavuk işletmelerinin herhangi bir katkısı olmamıştır. İlke olarak, açıkta yetiştirilen hiçbir tavuk etinin ve yumurtasının ticari olarak satışa sunulmaması gerekmektedir. Hükümet, bu konuda etkin bir denetim sistemi kurmaya çalışmaktadır. Şu anda kapalı kümeslerde bulunan toplam kanatlı adedi yaklaşık 120 milyondur ve bunların hiçbirinde hastalık görülmemiştir. Hastalık, dışarıda serbest dolaşan kanatlı hayvanlarda gözlenmiştir. Tavukçuluk ve yumurta işletmeleri, hijyen koşullarının en etkin biçimde uygulandığı hayvancılık tesisleridir.

Hastalığın Turizm Sektörü Üzerindeki Etkileri

Kuş gribi vakalarından doğrudan etkilenen bir başka sektör de turizm olmuştur.

Türkiye’de 2006 yılında daha da büyüyen cari açığın kapatılmasında yıllık 20 milyar ABD Dolarlık ciroya ulaşan turizm sektörü önemli bir yere sahiptir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın verilerine göre, Türkiye'ye 2005 yılında gelen turist sayısı 21 milyonu bulmuştur. Türkiye'ye 2004 yılında 17.5 milyon; 2003 yılında ise 14 milyon yabancı ziyaretçi gelmişti. Yurt dışından gelen 3.6 milyon Türk turistle birlikte, 2005 yılında Türkiye'yi toplam 24.6 milyon turist ziyaret etmiştir.

Türkiye'ye en çok turist gönderen ülke, yüzde 20'lik dilimle Almanya’dır. Almanya'dan Türkiye'ye 4.2 milyon turist gelirken, bu ülkeyi yüzde 8.8'e denk gelen 1.8 milyon kişiyle Rusya izlemiştir. Türkiye'ye en çok turist gönderen üçüncü ülke İngiltere olmuştur. İngiliz turistlerin toplam turist sayısındaki payı yüzde 8.3'le 1.7 milyon olarak gerçekleşmiştir.

Türkiye'yi ziyaret eden 21 milyon yabancının dağılımı şöyledir:

OECD ülkeleri: 12.741 (60.3)
Doğu Avrupa: 5.842 (27.7)
Almanya: 4.243 (20)
Rusya: 1.864 (8.8)
İngiltere: 1.758 (8.3)

 Merkez Bankası verilerinden yapılan hesaplamada, yurtdışında yaşayan Türklerin ziyaretlerinde yaptıkları harcamaları da kapsayan turizm gelirinin 2005 yılında 18.3 milyar ABD Dolarını bulduğu anlaşılmaktadır.

Kuş gribi vakalarının Türkiye’de görülmesinin ardından, Türkiye’ye giriş yapan turist sayısı 2006 Şubat ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 10.1 düşüşle 626 bin 565 kişiye gerilemiştir. Turist sayısı hastalığın Türkiye’de görüldüğü 2006 Ocak ayında da yüzde 4.7 azalmıştı. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2006 yılının ilk iki ayında Türkiye’ye giriş yapan turist sayısı yüzde 7.4 düşüşle 1.3 milyon kişide kalmıştır.

Sektörde yaşanan çetin rekabet koşulları nedeniyle, bazı turizm firmaları, bu hastalığı, yaptıkları fiyat pazarlıklarında koz olarak kullanmaya kalkmışlardır. Bununla birlikte, eldeki veriler, kuş gribi vakaları nedeniyle ülkemize yönelik seyahat iptallerinin normalin üzerinde ciddi bir seviyeye erişmediğini göstermektedir. Yaz sezonu yaklaştıkça, kuş gribinin yol açtığı psikolojik etki giderek ortadan kalkmıştır.

Esasen, kuş gribini gerekçe göstererek, hiçbir uluslararası kuruluş ya da devlet ülkemize yönelik herhangi bir seyahat kısıtlaması kararı almamıştır. Çeşitli ülkeler yayımladıkları seyahat uyarısı bültenlerinde, Türkiye'ye seyahat edecek kimselerin Dünya Sağlık Örgütü tavsiyeleri uyarınca kanatlı hayvanlarla temas etmemelerini, iyice pişmiş etleri tüketmelerini ve hijyen kurallarına riayet etmelerini belirtmişlerdir.

Dünya Turizm Örgütü, kuş gribine karşı verilen gereksiz alarmın özellikle gelişmekte olan ülkelerin turizm sektörlerine zarar verebileceğine işaret ederek, uluslararası topluluğu bu konuda daha ölçülü bir tutum takınmaya davet etmiştir.

SONUÇ

Türk Ekonomisi, son yıllarda gerçekleştirilen yapısal reformlarla ekonomik yaşamı etkileyen arızi durumların etkisini daha az hisseden bir yapıya kavuşmuştur. Önceki yıllarda en küçük bir söylentiden bile etkilenen piyasalar, artık bu tür şoklara karşı daha dirençli bir yapıya kavuşmuştur. Kuş gribinin, döviz, faiz veya borsadan çok reel ekonomiyi ve bekleyişleri tetiklediği görülmüştür. Bu gelişmelerden kanatlı hayvan işletmeleri ile turizm sektörü tabiatıyla belirli ölçüde etkilenmiştir. Özellikle, hastalıkla mücadele sırasında uygulanan ve uluslararası medyaya yansıyan bazı görüntülerin turizm sezonu öncesinde Türkiye’nin tanıtımına olumsuz etki yaptığı değerlendirilmektedir.

Türk özel sektörünün sahip olduğu modern üretim tesisleri, iç ve dış pazardaki arızi daralmaya karşın, beyaz etin, iç tüketimin yanı sıra, kısa sürede tekrar önemli bir kalem olarak ihracattaki yerini alacağına işaret etmektedir. Sektördeki firmalarımızın AB standartlarının üzerindeki hijyen koşullarında yaptıkları üretime ilişkin tanıtım kampanyalarının ilk aşamada beyaz ete ilişkin iç talebin artmasına yol açtığı görülmektedir.

Türk halkının gıda güvenliği ve hijyen konularında bilinçlendirilmesi konusunda ise, ilgili Bakanlıklarımızla birlikte hem özel sektöre, hem de sivil toplum kuruluşlarına büyük sorumluluk düşmektedir.

KAYNAKLAR

- Dünya Sağlık Örgütü’nün 24-26 Ekim 2005 tarihlerinde Kopenhag’da yaptığı toplantının raporu.
- “International Herald Tribüne” adlı gazetenin 18-19 Mart 2006 tarihli nüshasında kuş gribi konusunda yayımlanan makaleler.
- Turizm Gelir ve Giderleri, Mahfi Eğilmez, 02.02.2006 tarihli Radikal Gazetesi.
- Turizm Habercisi, 11 Ocak 2006.

(*) Şube Müdürü, Genel ve İkili Ekonomik İşler Genel Müdür Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı